18 Nisan 2006 Salı

Kara'nın Yeri

Uzun zamandır dışarı çıkmıyordum. Canım hakkaten sıkılmaya başlamıştı artık evde. Ben de hadi bi işe gideyim dedim. Sabah annem gelip uyandırmasaydı gidebilir miydim bilmiyorum? Zira yaklaşık dört-beş sabahtır aynı şeyi yaşıyorum:
-Beni sabah uyandırın!


-Kalk oğlum! Saat 10:00
-Gece gözüme uyku girmedi. Ben uyuyacağım...

ve ardından saat 15,16,17:00 sularına dek süren uyku...Yetmeliydi artık. İnsan bir yerden hayatına çeki düzen vermeye başlamalıydı. Uykusuzluğuma inat(gene bütün gece gözüme uyku girmemişti) kalktım ve Avcılar-Taksim otobüsüyle Taksim'e, oradan da metroyla Levent'e, iş yerine geçtim. Hava çok güzeldi. İş güç yoktu. Yinede kendimi daha iyi hissetmemi sağladı. En azından evden çıkmıştım. Bu da bir başlangıçtı.

Saat 16:00'ya doğru canım rakı çekmeye başladı. Rakı içebileceğim bir kaç arkadaşı arayayım dedim ama hepsinin bahaneleri vardı. Anlayışla karşıladım. Saat yediyi biraz geçe işten çıktım ve Taksim'e gittim. Oradan Yüksekkaldırım'dan yürüyerek Bankalar Caddesi'ne indim. Niyetim, Galata Köprüsü'nde üç duble rakı içip trenle K.çekmece üzerinden Avcılar'a geri dönmekti. Köprüye vardığımda rakı içesim falan kalmamıştı. Ben de direkt Sirkeci tren istasyonuna devam ettim. Trene bindim. K.çekmece'de indim. Minibüslere doğru yürümeye başladım ve Kara'nın Yeri'nden hoş bir anason kokusu aklımı çeldi. Yıllardır gözümün takıldığı bu meyhane,birahane arası mekana girdim. İçeride ben ve garson dahil toplam üç kişi vardı. Rakı içen bıyıklı ve göbekli abinin karşı masasına oturup bir küçük rakı söyledim. Patates salatası var mı diye sordum. Yokmuş. Peynir istedim. Bıyıklı ve göbekli abi ve bendeniz uzun saçlı hıyar karşılıklı masalarda rakı içtik. Azer Bülbül, Ferdi Tayfur, Kibariye dinledik.

Sonra eve geldim. Yatağımda biraz mayıştım ve kalkıp bunları yazdım...

Güzel bir gündü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder