6 Mayıs 2008 Salı

ADAB-I MUAŞERET

Vaktiyle, bir yerlerde staj yapar gibi yapmıştım... Gerçi bütün gün muhabbet etmek ve dahi kahve&sigara molaları dışında yaptığım bir şey de yoktu... Karşılıklı iki binada, iki ayrı ofisi vardı şirketin. Ben, kısmen sakin, patron denebilecek adamların pek uğramadığı kısımda takılıyordum. Keyfim yerindeydi...

Söz konusu şirketin bir de Belçikalı bir ortağı vardı. Ceberrut mu ceberrut bir adam. Hasbelkader, bizim ofise geldi mi herkes saklanacak yer arardı... Bir sabah beni çay&simit keyfimin ortasında yakalayıverdi. Ben de bana bulaşmasın diye ilişmedim adama... Bir süre karşımdaki bilgisayarda takıldıktan sonra "Who are you?" diye sordu bana... O an düşündüm: kimimki ben?.. Tam da bir cevap bulabilecek gibiyken "Who the fuck..." diye saydırmaya başladı. Sadece filmlerde duyduğum milyon cins ingilizce küfrü ettikten sonra "Are you student?" gibisinden bi şeyler söyledi... Evet, bir çıkış yolu bulmuştum. Hemen sarıldım o bahaneye: "Yes, i am a student..." Bir süre okuluma ve hocalarıma saydırdıktan sonra okulumu sordu, ben de söyledim. Tek tek bütün hocalarımın isimlerini saymaya başladı... Ne olup bitiyor, anlamaya fırsat bile bulamamıştım ama ingilizce de olsa, yediğiniz küfür hazımsızlık yapıyordu...

Sonra birden, telaffuzu bozuk ama dilbilgisi çok düzgün bir Türkçe ile konuşmaya başladı. "Sen Türkçe biliyorsun değil mi?" dedi, "Evet." dedim, "İngilizce de biliyorum..." "Ama sanırım sen Türk değilsin" dedi. Neden böyle bir şey söylediğini hiç anlamamıştım, hemen anlattı: "Türkler misafirperver insanlardır. Ben geldim. Odaya girdim, buraya oturdum, selam bile vermedin..." Ben hemen adamın hangi dili konuştuğundan emin olmadığım bahanesini attım ortaya ve daha da saçmalayarak "sizin belçikalı mı, fransız mı, hollandalı mı olduğunuzdan emin değildim" dedim. "Hello demeyi de bilmiyor musun?" dedi...

Bütün o ingilizce küfürlerin üstüne, bu Türkçe aşağılamalar iyice sarsmıştı beni. Hatta, muhtemelen yüzümden okunuyordu utancım. Adamın tavrı birden değişti: "Bu sana ders olsun. Bir daha bir mekana girdiğinde ya da birileri içeri girdiğinde önce selamlaş... Şimdi git bana bir çay getir! Şekersiz olsun..."

Kalkıp çayı getirmek için odadan çıktım. Tüm diğer elemanlar adam gelir gelmez yan odaya kaçmışlardı. Ben odadan çıktığımda hepsi gülmekten yerlere yatıyorlardı... Çayı doldururken Semih abi geldi: "Aldırma sen ona. Aslında çok iyi biridir..." "Hayatımın dersini verdi bana...." dedim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder