6 Mart 2008 Perşembe

"Sevgi, şefkat denen şeyde ne mucizeler var yarabbi!"

"Sevgi, şefkat denen şeyde ne mucizeler var yarabbi!"
Reşat Nuri Güntekin

Vaadsiz sevdiğim tüm güzellikler şimdi büyük vaadlerin bahçesindeler...Acıyorsam, evet, bundandır! Söylediklerimi geri alamıyorsam, ne yapabilirim? Yanlıştan dönmeli ve belki artık indirimden vaadler edinmeliyim.

Keşke hiçkimsem olmasaydı!..O zaman hiç kaygılanmazdım. Üzdüğüm, üzüldüğüm birileri olmazdı. Ama hayat kimseyi tek başına komuyor. Acıyorsam, evet, bundandır!

Bir kaç yıl önce dayı oldum ve bu bana bir oğul, bir kardeş, bir yeğen, bir torun, bir kuzen, bir sütkardeş, bir sütoğul, bir akraba olduğumu hatırlattı. Askere gitmeden önce adetmiş, akrabaları dolaştım. İsteyin ya da istemeyin, onların bir parçasısınız. Sevin ya da sevmeyin, sevilin ya da sevilmeyin...Oysa ben tam da gerçek bir baş belası olmak üzereydim, son sınavı da verseydim mezun olacaktım. Bu kadar çok insana hesap vermeyi göze alamadım...Ne derseniz deyin, her ithama müstehakım!..

Sevildiğinizi görmek kalbinizi yumuşatıyor...Acıyorsam, evet, bundandır! Uzun uzadıya bahsetmek istemiyorum ama benim bir sevilme mevsimim var. Belki de hala tam olarak insan olmayı başaramamış bir yanım salgılar, kokular salıyor da o vakit geldi mi birileri yanaşıp seviyor beni...Bense, sevileceğim her kucağa razı olmak istemiyorum artık! Kalkıp gitmek ya da kovmak istiyorum onları. Yapamıyorum...Sevilmek insanın kalbini yumuşatıyor...Yinede affetmek konusunda bir şeyler katmıyor bu size! Ama ben hatalarımdan dersler çıkarmayı becerebiliyorum artık. O yüzden, affetmem gereken bir konumda bırakmıyorum kimseyi. Hayatımın anayasasından idamı da müebbeti de kaldırdım. Hakimlerimi ücretli izne gönderip süresiz adli tatil ilan ettim...

Ansızın telefonda bir ses duydum. Birazdan telefonun çalacak bil bakalım kim arıyor deselerdi bininci tahminimde bile bilemezdim kimin aradığını. O sesi duyuyor ve hatırlandığınızı görüyorsunuz. Hatırlanmak insanın kalbini yumuşatıyor. Ne konuşulduğunun ne önemi var ki?! Bir gün bir çay ısmarlanacağını bilmek ne güzel şey...Her şey güzel olmayacak belki, ama biz dokunmadıkça her şey zaten çok güzel...Bir gün Jack bir çin lokantasında Gary'yle falan yemek yerken mutfağın kapısındaki yaşlı bir aşçının yanına gider ve sorar "Bodhidharma batıdan niye gelmiş?" diye(Bodhidharma,Budacılığı Hindistan'dan Çin'e getiren Hintli), Yaşlı aşçı da "Bana ne!" der...İşte hayat budur!..

Zemheri bir aralık gecesi, gece aralıktan sızmış neredeyse görünmez olacak. Bir şeye kahroluyorum ama neye? Hatırlamıyorum şimdi. Önümde iki adam şarkılar söyleyerek yürüyorlar. Bakıyorum, yolumuz aynı. Onlara katılıyorum. İkram edecek içkileri yok diye üzülüyorlar. Gerek yok ki! Çoktaan kopmuşuz zaten. İçki alabileceğimiz ve onu paylaşabileceğimiz bir yer bulana kadar kolkola şarkılar söyleyerek şehrin(Eskişehir) altını üstüne getiriyoruz. Eski otogarın oralarda açık bir yer buluyoruz nihayet. Paylaşa paylaşa Yunus Emre Caddesi'nden Atatürk Lisesi'ne çıkıyoruz. "Benim yolum burada sona eriyor" diyorum ve onlar Devlet Hastanesi'ne doğru şarkılarına devam ederlerken ben de evime çıkıyorum. Mutfağa girip bir bardak su içiyorum ve Yediler Parkı'nın arkasından güneş doğuyor...Tam iki saat olmuş onların koluna gireli...Hayat gerçekten matrak!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder