20 Aralık 2010 Pazartesi

Aşk.. Erol Sunat


Hz. Mevlana, “Ey bülbül! Git de aşkı pervaneden öğren. Kendini alevin içine attı, yandı. Sevgilisi uğruna can verdi, sesi çıkmadı.”diyor.


Pervane dünyadaki aşıkların en gözü karasıdır.

Karşılık beklemeyenidir.

Hesap yapmayanıdır.

Üç günlük heveslerin peşinden koşmayanıdır.

İş olsun diye aşık olmaz.

Aşık olmuş desinler diye, ortaya çıkmaz.

Pervane reklamlara aldırmaz.

Aşkını dillere düşürmez.

Yerlerde süründürmez.

Paspas gibi, sakız gibi çiğnetmez...

Pervanenin karşılık beklemeden sunduğu sevgiyi sevilen bilmesede, sevginin sahibi bilmektedir ya...

O yetip de, artmıştır pervaneye...

Aşk ile yanan kavrulanı ateş yaksa, ne kadar yakar?

Alevin içine kendini atana, yaktı kendini derler...

Neden yaktı diye sormaz kimse...

Aşkın dünle, bugünle ne işi olabilir?

Aşk dünle, bugünle, sorgulamalarla uğraştığı an, aşk olmaktan çıkar, adına aşk denen ancak aşka hiç benzemeyen bir şey ortaya çıkar ki, onu aşk sanıp aldananlara akıl da, ermez sır da...

Sevdim demek..

Seviyorum demek

Öyle kolay olsaydı.

Leyla ile Mecnuna...

Ferhat ile Şirin`e...

Kerem ile Aslı`ya...

Özenmezdi sevenler.

Bakmayın siz aşk emek ister, diyen edebiyat parçalayan laflara...

Aşkın emekle ne işi olabilir?

Aşk ben seni şu kadar sevdim diye başa kakılan sözlere itibar bile etmez.

Aşkın dayatmalarla ne işi olabilir?

Sev beni, seveyim seni...

Beni sevmeyenle işim olmaz...

O bir kere benim sevgime layık olmayı öğrensin...

Bu sözler, sevgi adına söylenmiş sevgisiz sözler ne yazık ki...

İçlerinde sevginin, sevdanın zerresi yok...

Zaten sevmek o kadar kolay değildir.

Sev diyen, sev demedikçe...

Yan diyen, yan demedikçe...

Sevemezsiniz hiçbir şeyi...

Sevsenizde...

Sözde seversiniz

Sözle seversiniz

O sevmenin adına sevgi derler mi, o da baştanbaşa şüpheli....







Gelin Mevlana`nın aşkla ilgili söyledikleriyle devam edelim yazımıza;

Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..diyor.

Aşık olanın halini ne gözler saklayabilir, ne de gönül. Sır sır olmaktan çıkıp gider. Kafesi açılan bülbül, nasıl kanat çarparsa özgürlüğe heyecanla... Aşıkta o heyecanı taşır aşkını söylemesede, baştanbaşa aşk kesildiği her halinden belli oluverir.

Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide: Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki...diyor.

Aşk cefadır anlayana. Cefası olmayan duygunun ya da hissin aşkla ilgisi, alakası yoktur. Cefa aşka şahitlik yapmadıkça, aşk denen davayı kazanamaz sevenler.

Dava ne kadar uzun sürerse, törpülene törpülene yürüyen gönlün çiğliği kalmaz, pişer olgunlaşır, yanar ve kavrulur pervane misali adı aşk olan ateşte.

Cefa çekmek, şikayet etmemektir.

Şikayet edilmediğinde kazanılır aşk denen dava...

Her cefayı, aşktan şikayet etmek için kullananın aşkına aşk demezler zaten...

Sen en ufak bir engelde başladın bağırmaya der aşk, ya aşık değilsin, ya da aşık olmanın gereği nedir bilmiyorsun.

Öyleyse, aşk yolunda işin ne senin?

Bu sözleri derinlemesine düşündüğünüzde, sanki bana söylenmiş, benim için söylenmiş diyebilirsiniz.

Zaten sözlerin güzelliği, anlam zenginliği ve insanı sarması bundandır.

Bizlerin pervaneden öğreneceği o kadar çok şey var ki...

Aşk yolunun yolcusu, pervane huylu olmadıkça, pervane gibi davranmadıkça, aşık olamaz.

Ben aşığım diye şakıyanların aşkı neden üç günlük?

Hevesleri aşk sandıklarından ya da öyle işlerine geldiğinden olabilir mi?

Aşkı sokaklarda, ışıltılı caddelerde, loş ışıklarda arayanlar nafile arar

Çünkü aşk,

Hercai gönüllü değildir.

Daldan dala konmanın lafını bile etmez, dinlemez.

Aşk karşılık beklememektir cümlesi bile, aşkı tarif edemez...

Pervaneden öğrenmekte sanırım kimsenin işine gelmiyor. Kimsenin harcı da değil, anlaşılan!...
(Erol Sunat)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder