18 Haziran 2008 Çarşamba

DERT EDECEK BİR ŞEY YOK !



İtiraf etmeliyim ki en başından beri ilişkimiz pek de iyi gitmiyordu. Yoğun çalışma tempomuza rağmen sık sık görüşüyorduk ama bu buluşmalar, ziyaretler sadece yeni yeni tartışma sebepleri yaratıyordu bize. Zamanla tartışmalar sertleşti ve hakaret cümleleri sık sık dile getirilir oldu. Diş fırçalarımız o evden o eve taşınmaktan yorgun düştü de, biz, tartışmaktan ve ayrılıp ayrılıp barışmaktan bıkmadık.
Ne zaman bir arkadaşımızla karşılassak, onun da, benim de muhatap olduğumuz ilk cümle "Yine ayrı mısınız?" oluyordu. Çoğu arkadaşımız ortak olduğu için, inandırıcılığımızı iyice yitirmiştik artık. Ayrılık acılarımız sokak yosması olmuştu. Bunu ilk o fark etti. "Yeter artık!" dedi, "Maskara olduk. Artık beraber yaşayalım..."


Sonuçta onun evine taşındım. Kurulu bir düzeni, sakin bir semtte derli toplu bir evi vardı. Kendi evi olduğu için kira derdi de yoktu. Bu konuda fazla diretemedim.

Birlikte yaşamak konusunda bu kadar başarılı olabileceğimizi hayal bile edemezdim. En baştan, karşılıklı kurallar koyduk ve ikimiz de bu kurallara uymak konusunda elimizden geleni yaptık. En çok azar işiten ben olsam da, gemi hala yüzüyordu...

Aynı evde yaşamaya başlayalı iki ay olmuştu ki babamı kaybettim... Cenaze ve cenaze sonrası ritüeller için bir aydan uzun bir süre şehir dışına çıkmak zorunda kaldım. Mesafe çok uzak olduğu için, o, sadece cenaze törenine geldi.

Bir kaç gün önce geri döndüm ve döner dönmez bir arkadaşım kötü haberi iletti: "Seni aldatıyor!"

İşin aslını astarını öğrenmeden hiddetlenen biri olmadığım için sakince aklıma gelen soruları sıraladım:

"Kiminle?"

"Ne zaman?"

"Düzenli olarak mı?"

Bu sakinliğin karşısında, sorgu masasında yerlerimizi değiştirdik. Arkadaşım polisken sanık, ben sanıkken polis oldum. Tüm vücudundan terler boşanarak yanıtladı sorularımı. O an, ona psikopat gibi gözükmüş olabilirim. Ertesi günkü gazete manşetlerinde görüyordu belki de beni ama verdiği cevaplar dert edecek bir şey olmadığını kanıtladı.

Haberi veren arkadaşım doğru dürüst tanımazdı bile onu. Eski hovardalık zamanlarımdan bir dostumdu. Ben zamana ayak uyduramayıp sahalardan çekilirken, o, zamanı kölesi yapmıştı. Beş yıl önce bıraktığım yere kıyasla değerini epeyce arttırmıştı. Bu hazin haberi bana getiren kişi olması da bu yüzdendi.

Bir ay kadar önce yeni dostları ile bir mekanda takılırken, masadakilerden biri "Şuna bakın!" demiş. Arkadaşım bakışlarını o yöne çevirdiğinde küçük bir şaşkınlık yaşamış ama arkasından gelen sözler ile işaret edilen hatunu tanıması esnasında şaşkınlık soğuk bir duşa dönüşmüş. "Bu hatunla yatmıştım. Feci bir yaratık!"

"Ne zaman?" diye sormuş arkadaşım gayri ihtiyari...

"Bir kaç ay oluyor..." demiş yeni dostu, arkadaşım, çaktırmadan onun omuzlarından 'Dostluk Apoletleri'ni sökerken. Farkında olmadan bile olsa, kabul edilebilecek bir kabahat değildir çünkü bu. "O gün bugündür unutamıyorum... Bir yanına gidip şansımı deneyeyim tekrar..." demiş eleman. "Hayır!" demiş hemen arkadaşım, durumu toparlamak için mazeret ararken, mekanda gezdirmiş gözlerini ve "Bence şu kalabalık grup hepimiz için daha iyi olur..." diyerek durumu toparlamış.

Bu tür çapkınlıklarda, diğerlerini masada sap sap bırakmak çok hoş görülen bir davranış değildir. Bunun için, masa olarak o kalabalık gruba katılmaya karar vermişler. Arkadaşım tüm gece diğer masayı gözlemiş. "Kız kıza takıldılar" dedi...

"Dert edecek bir şey yok!" dedim.

"Nasıl yani?" dedi şaşkınlıkla.

"Aldatmışsa, beni seviyor demektir... Sevmeseydi, aldatmak yerine terk ederdi."

Bu olaydan ona hiç bahsetmedim. Bizi birbirimize bağlayan şey her ne ise kesinlikle takdiri hak ediyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder