3 Mayıs 2006 Çarşamba

UNUTSAM DA…

(Yıldızmania)

Yusuf Ziya Zeybekoğlu’na, ‘Güray Onok kimdir?’ diye soracak olursanız, size vereceği cevap şu olacaktır: ‘Bir yıldızın çarpıp üzerindeki tüm yaşamı yok ettiği gezegendir.’

Üstelik bu lanetli çarpışmanın sorumlusu Güray Onok’u yörüngesinden çıkarıp o yıldızın önüne atan Onur Sakarya’dır. Yani onun bu konuyla ilgili konuşmaya hakkı yoktur. Madem ki bu ‘Yıldızmania’ lafını o etti, öncelikle bu yazıyı kendisine ithaf ediyorum…Afiyet olsun!

Bu kıyametin daha başlarında Yusuf Ziya ile birbirimizi bu benzer yokoluş/yokediş’ten kurtarabilirdik. Ancak o aralar Onur Sakarya gece gündüz sarhoş gezdiği ve ders aralarında uyukladığı için iş işten geçene kadar Yusuf Ziya ile arkadaş olma fırsatımız olmadı. Onur Sakarya ile onun deyimiyle ‘gece gezmeleri’ dönüşlerinde Ata Öğrenci Yurdu’nun ünlü gece bekçisi İskeletor’u kapıyı açması konusunda ikna etmeye çalışırken karşılaşır, zaman zaman karşılıklı batak, king, 3-5-8 oynardık tost kokan kantininde o yurdun.

Sonra bir ortak noktamız olduğunu fark ettik: şiir! Çok daha önceleri fark etmiş ama uzaktan uzağa birbirimize gıcık olduğumuz için ortada bir yerde buluşamamıştık. Sonra buluştuk. Hayırlı mı oldu derseniz, ben, size: maç 90 dakika, top yuvarlak, bitiş düdüğüne kadar ağzımı açmam derim:)

Sonra Onur Sakarya beni Yusuf Ziya ile tanıştırdı. O aralar Onur’la ben aynı kıza aşıktık: Zigot! Yusuf Ziya da aramıza karışınca Zigot’un peşini bırakıp üçümüz bir kıza sevdalandık: Kayra!.. Bayağı da uzun sürdü bu sevda…

Sevda üstüne sevda, yuva üstüne yuva kurulmazmış ama biraz da Yıldız’ın ve onların kumalarının sayesinde başımızı dertten derde soktuk.

İşte oralarda bir yerde Nazım Ünal da takıldı kolumuza, bir (u)mutsuz aşklar korosu oluşturduk. “Ah! Ne yapsam, ne yapsam unutabilsem / Ne yapsam kendimi avutabilsem” günleri başladı. İçlerinde kendini avutabilme hevesinin en bir bokunu ben çıkardığım için ortaya bu “Yıldızmania” deyimi çıktı.

Yıldızmania’nın bugüne kadar net bir tanımı yapılamamıştır. Daha çok kara mizah ile trajedi arasında gidip gelen bir durum olarak anıla gelmiştir.

Kolombiya’lı futbolcu Escobar’ın; 94 dünya kupasında kendi kalesine attığı golle ve bu golün ardından ülkesinin dünya kupasından elenmesi sonucu ülkesine dönünce öldürülmesi ile benzerlikler taşır. Bu sebeple, bir daha o topraklara ayak basmayacağım demiştim ve aslında bunda da niyetliydim. Allahtan şansım yaver gitti de o kurşuna hedef olmadım.

Aşk desem değil, obsesyon desem değil, mazoşizm desem değil. Olsa olsa bir kara büyü olabilir bu diyorum. Kurşun döktürmem, büyü bozdurmam lazım ama üşeniyorum. Yıldızmania’nın bilimsel bir tedavisi de yok, üstelik ne zaman nüksedeceği de belli değil. Geçti, yandı, bitti, kül oldu desem yalan söylemiş olabilirim. Size mahcup olmak istemem. Dünya; aidsle, neo-liberalizmle uğraşa dursun, bendenizin tek derdi, çoğu etkisi ortadan kalkmış bu illetin, yeryüzünden silinip silinmediğine dair endişesidir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder