10 Eylül 2009 Perşembe

Ne yazık ki oradaydım

Sabah 06:30'da kalktım ve işe gitmek için giyindim. Çıkarken, babam, kalkıp şemsiye almamı söyledi. Şemsiyeyi aldım ama servis gelene kadar çoktaaan sırılsıklam olmuştum. Servise biner binmez yağmur durunca, söylenmeye başladım. Havaalanı kavşağında; polisler, İkitelli yönüne gidişi kapamışlardı, 'Kim bilir hangi kodaman geldi de uçakla, bize bu sefaleti çektiriyorlar' diye söylendim. Servis Yenibosna sırtlarından zor da olsa Halkalı'ya ulaşmayı başardı. Şirkete girerken, güvenlik görevlileri 'Duvar kenarından yürüme, yıkılabilir!' diye uyardıklarında farkettim yan tarafın tamamen su altında kaldığını. Azıcık silkelenip kafeteryaya çıktım ve bir kahve aldım. Ayamama deresinin götürdüğü arabaları, kamyonetleri, kamyonları izledim. [Korku filmlerinde en karanlık köşelere gitmesi gibi kahramanın, işte öyle mantıksız bir hareket(sizlik)ti] Gelen gidenin azlığı dikkatimi çekti ve şirketin ön tarafındaki yolun da artık bir dereye dönüştüğünü farkettim. Yavaş yavaş gerilim arttı ve genel tahliye emriyle sel sularına atladık. Niyetimiz yolun karşısına geçip Sefaköy sırtlarına çıkmaktı ama akıntı buna izin vermedi. Geri dönebilecek kadar şanslıydık ve güç bela şirket binasına dönüp saatlerce, sırılsıklam bir halde suların çekilmesini bekledik. Ne yazık ki ölen o 7 kadının cesetlerinin sudan çıkarılması izlemek zorunda kaldık. Ben izlememek ve izletmemek için çabalasam da çok da başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim. 12-12:30 civarı servisler şirkete dönmeyi başardılar ve 13 gibi evime dönüp sıcacık bir duş aldım. Vücuduma o karanlık sulardan çok da fazla tehlikeli madde geçmemiş olmasını umdum ve bir kaç kez daha duş alarak kendimi güvene almaya çalıştım. Şu an vücudumun her zerresi sancılar içinde ama yavaş yavaş düzeliyorum... Herkese geçmiş olsun...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder