19 Eylül 2009 Cumartesi

ISSIZ ADAM ve Bakir Alanlar

Yapıtlar, filmler farklı farklı okunabilir; serbest piyasa ekonomisi dahilinde, farklı bedeller biçilebilir varoluşlarına. Genel eğilim beni ilgilendirmez, ne de marjinal eğilimler... Sadece kendi düşüncelerimi dillendirebilme kabiliyetimden ibaretimdir.

Zaman zaman, bilet parasını başkası öderse, hiçbir ön değerlendirme olmaksızın, herhangi bir filme gidebilirim. Tek kriterim 'zaman' olur böyle durumlarda. O da tamamsa, herşey tamamdır.

Aslında ortalık toz dumanken konuşmak istemiştim ilk. Üstüme gelip de beni ağlatmasınlar diye (!) sustum o zaman. Şimdi, azıcık çalıştırmak istiyorum zihnimi. Artık ne kalabildiyse onda...

Issız Adam'a dair fikrim, Hitler'in Stalingrad takıntısına dair fikrimle birebir aynıdır. Dünyayı değiştirmek varken, neden kendini çok zeki sanarsın ki!..

Sanatla ilgili en temel meselelerden biri 'yenilik' meselesidir. 'Anlatılacak ne kaldı ki?' 'Anlatılmamış ne kaldı ki?..'

Kazara ya da taammüden, Çağan Irmak'ın bulduğu, azıcık ortaya atmaya çalıştığı ve televizyon zekası ile Stalingrad önlerinde donarak ölüme terk ettiği o dahiyane, dokunulmamış, bakir alan, 'Issız Adam' diye adlandırılan ve anlatılamayan 'Bugün'dü...

En azından benim gibi birkaç nihiliste yeniden ayaklanma cesareti vermesi sebebiyle bile olabildiğince büyük bir şey Çağan Irmak'ın yaptığı... Ahh! Keşke, bir de o adamı anlatacak kadar cesareti ya da çalışkanlığı ya da zekası olsaydı...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder