28 Kasım 2008 Cuma

KÖTÜ ÇEVİRİ

Yazı’yla uğraşanlar, elbette yazarla da uğraşacaklardır. Sıradan bir matematik bilgisine sahip, en azından kümeler konusunu görmüş biri bilir ki, bu varsayımdan, doğal olarak “yazarlar elbette yazarlarla uğraşacaktır” sonucu çıkar.

Yazarlardan daha çok, sadece yazı’yla ilgilenenler uğraşırsa eğer yazarlarla; işte bu, hiç de iyi olmaz… Uğraşsınlar da canım, topa ayağı değmemiş futbol (takım) yorumcuları gibi de ahkam kesmesinler.


“Bu dilbilgisi yanlışı değil, babası, babası!..”

Eleştirmenler, yazın sanatının (ve genel olarak sanatın) hakemleridir. Merkez Hakem Komiteleri’nden ‘Yürü yavrucağım sen de bu yolda’ iznini almış kişilerdir. Tıpkı Türk Futbol Hakemliğinin geldiği nokta gibi, Avrupa ve Dünya’da hiç tanınmayan bir yazarımız ya da şairimiz kadar bile tanınmaz hiçbiri… O halde, hiç durmayalım, YABANCI ELEŞTİRMEN GETİRELİM (!)

Eleştiri kurumuna da, eleştirmenlere de olabildiğimce –ki cürmüm kadar yer yakarım- taraf olsam da; hiçbir zaman cesaretimi toplayıp da o yolda yürümeye niyetlenmedim. Bahanem hazırdı: O kadar yeteneksiz değilim ki ben!..

Bir de, alaylıdan okulluya geçiş dönemimde, edebiyat konusunda rütbe veren bir okul değildi de; eğer, yeterince çabalarsanız, yalakalık yaparsanız ve şansınız yaver giderse, sinema konusunda laf geveleyebilecek rütbeler almanız mümkündü… İşte o vakitler, dehşetle fark ettim ki, tüyü bitmemiş veletler önüne gelene sallıyor… Çok tanrılı bir inanç sistemi olan sinemada; tanrılara, yüzü gözü hürmetlerine bile saygı gösterilmiyor. “Aman allahım!” dedim. “Beni bu boklarla aynı çukura attın ya, sen soktun sen çıkar…” Kendimce bir kefaret orucu geliştirip Yurttaş Kane’i izlemeden kurtulmayı başardım o çukurdan… (Lütfen bunu saygısızlık olarak algılamayın… Geçenlerde bir maçta rakip takımın gol atmasına vesile olan bir futbolcunun, devre arasında oyundan çıkıp, çıkmakla kalmayıp stadyumu terk etmesi üzerine söylediği gibi: “O andan itibaren tek bir isteğim vardı: rakip takım oyuncularına zarar vermek. Ben de, bunu yapmaktansa eve gidip uyudum” )

Düşüncelerimi yazıya spontane olarak çevirebilecek kadar iyi bilmiyorum ne yazık ki düşünce dilimi. Bu yüzden; bazen birkaç cümleyi, bazen de paragrafları atlayıp duruyorum. Kimi zaman, kendi yazdıklarımı okurken farkına varıyorum bunun… Ne yapayım, beni eğitemeyenler utansın…

Sıklıkla lafı yarıda bıraktığımı fark etmişsindir sevgili okur. Niyetim, çoğunlukla, sadece beni anlamaya uğraşman ve belki bir gün, düşüncelerimin dilini benden daha iyi konuşabilmen, anlayabilmen ve çevirebilmen… Gerçi bu diploma ile hiçbir işe almazlar ya seni, bilgiden zarar gelmez… En fazla anarşist manarşist olursun… Kötü mü?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder