24 Temmuz 2009 Cuma

ŞİİR ANAHTARDIR

İbrahim Öksüz'le konuşuyorduk, Hakan Uygun'un bir sözünü aktardı bana: "Şiir ölmedi ama pis kokuyor!" Bu sözün dolaylarında; imgeden, anlamdan, konudan, dertten, teknikten konuştuk. Geçmişle bağının kopukluğundan yakınılan günümüz şairlerinin nasıl da (farkında olmaksızın) birer divan şairine dönüştüğü çıktı ortaya. İmgelerin ard arda dizilişinin bir anlamın, bir konunun, bir derdin sınırları içine giremeyişi; sadece söz sanatından ibaret, zenginlik içinde yoksulluk, bir parasıyla rezil olma durumu...

Şiir hakkında her dönemde "Şiir öldü!" "Şiir ölüyor!" "Yarın öğle namazını müteakip şiirin cenazesi kaldırılacak" türünden asparagas haberler yapıla gelmiştir. Bu tür yalancılıkların kaynakları da genellikle şiire tutunamamış, başka yollardan kapılar edinmiş (%99 Zeki Müren kapısıdır bu kapılar) düz adam ve kadınlardır... Haddimize hadsizlik ettirmemek amacıyla konunun bu kısmını bu kadarla bırakalım şimdilik...

Şiir ölmez! Ölemez... Şiirin sonu insanlığın sonudur. Geriye bir tek sanat kalacaksa o da şiirdir. Tüm sanatların cenazelerini görecek tek sanattır o. Ne kadar kenara itilse de, asıl yeri kenarlar, uçlar olduğu için şiirin sadece ömrü uzar. İnsanın kalbine giden en kısa yoldur şiir. Kalbin kapısı değildir ama! Şiir anahtardır. Kapılar açar... Hangi kapıyı açması gerektiğini bilmeyen, kapılar açmaya cesareti olmayan hemen kurtulmaya çalışır anahtardan. O kurtulur, bir başkası kurtulunmuş o anahtarla hayatını kurtarır...

Ne kadar pis koksa da, ilk yağmurda filintaya dönen bir sokak çocuğudur o... Bu sebeple, onun için üzülmeyelim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder