"Hayat bir oyun ama ben bir oyuncak değilim" demişti. Kim bilir kaç kız kaç delikanlıya bunları söylemişti!.. Ne oyundan bahsetmiştim oysa ben, ne de oyuncaklardan. Mutlu olmam, olabilmem oyun oynadığım anlamına mı geliyordu?
'Dur yahu!' diyemedim, 'Daha 13 yaşında bir kızsın sen... Ne bu ciddiyet, ehemmiyet!?' Diyemedim işte... 13 yaşında bir oğlan çocuğuydum. Sustum. Eminim erkekler kadınlardan on kat daha fazla kullanıyorlardır bu sözü: Sustum!
Neden susarız ki biz? Kurtulmak için mi, nefes almak için mi, yutkunmak için mi? Bazen, tam konuşmaya kalktığında, ağzından sözlerin çıkacağını umarak açarsın ağzını ama ağzının içine dolan hava aşağıya inmez; ne ses tellerine değer, ne nefes boruna, hıçkırarak ağlamaya başlarsın hani... Sanki ağlayışının alfabesini bilse biri, her şeyi anlayacak gibidir... Belki de bu yüzden susarız... Ağlamamak için değil! Anlaşılmaktan korktuğumuz için...
Şimdi karşına çıkıp sana sormak isterim: "Hayat bir oyun mu? Peki kim oyuncak? Kim Oyuncu?"
29 Nisan 2008 Salı
İLK ACI !..
Etiketler:
Otobiyografi
Sorun
"Senin sorunun ne biliyor musun..? 'Seni sikicem!' demiyor bakışların. Bakışların 'Seni sikicem' demeli ve aynada kendinle yüzyüze geldiğinde, 'Aman allahım! Galiba götü kaybettik' diye korkmalısın..."
27 Nisan 2008 Pazar
"Geliyorlar be Yusuf!"
"Gidiyorlar be Yusuf'um!" Biliriz. İyi biliriz biz bunu... "Siktir et!" Şimdilik şurada dursun uslu uslu. Biz seninle gitmeyenleri konuşalım. Serüvenlerimizi birbirine tokuşturalım. Kırılmasın ama hiçbiri. Alexander Supertramp'i yanlış anlayalım ne çıkar! "Öyle de kardeşim, yatılmaz mı şu kızla da yahu?!" Yok. Yok. Adam dibine kadar haklı! Önce, cinsel organlarımıza dönmeliyiz sırtımızı... Köpeklik hep orada başlamaz mı?..
Ne çıkar? Söyle, ne çıkar çıkarmaya kalksan cebinden; kusmaya kalksam, midemden ne çıkar? Ortaya saçmayalım durduk yere, oda yeterince dağınık zaten. Sen söyle ben sana, ben söyleyeyim sen bana inanalım... "Yok. Dönmeyelim oralarımıza sırtlarımızı" gel, bir süre daha adamdan sayılmayalım. Bu kez, gerçekten koşalım kadınların peşinden. Koşarmış gibi yapmayalım bir kez olsun.
Sevilmişliğimiz kafi, sevişmişliğimiz de... Bizi sevmesini talep etmeden sevelim hayatı. Ne kadar zaman kaybettik ki topu topu? Sen dersin "27 sene", ben "1,5'tan 2" Ortalamasını alalım: 14,5'tan 15 olsun ne çıkar...
Nazım da gelir, buluruz elbet sığınacak bir oda, bizi saklayacak kadar karanlık. Onur da alışmıştır artık, belki de bırakmıştır sızlanmayı bile... Yaza doğru, ona ve bize doğru da uzarız. Ayaklarından tavana asar, mutluluklarımızın boyunu öyle uzatırız, illa da gerekliyse... "Sahi, mutluluk değer mi tüm bunlara?"
"Neden?" diye sorarsın bana sen...
"Yüreğimdeki tüm çiçekleri sana kopardım" derim.
"Sen bana sor bir de..." dersin, sorarım. Yanıtın:
"Neden olmasın!"
Olsun artık değil mi... 'Ol'demeden olsun artık!..
Ne çıkar? Söyle, ne çıkar çıkarmaya kalksan cebinden; kusmaya kalksam, midemden ne çıkar? Ortaya saçmayalım durduk yere, oda yeterince dağınık zaten. Sen söyle ben sana, ben söyleyeyim sen bana inanalım... "Yok. Dönmeyelim oralarımıza sırtlarımızı" gel, bir süre daha adamdan sayılmayalım. Bu kez, gerçekten koşalım kadınların peşinden. Koşarmış gibi yapmayalım bir kez olsun.
Sevilmişliğimiz kafi, sevişmişliğimiz de... Bizi sevmesini talep etmeden sevelim hayatı. Ne kadar zaman kaybettik ki topu topu? Sen dersin "27 sene", ben "1,5'tan 2" Ortalamasını alalım: 14,5'tan 15 olsun ne çıkar...
Nazım da gelir, buluruz elbet sığınacak bir oda, bizi saklayacak kadar karanlık. Onur da alışmıştır artık, belki de bırakmıştır sızlanmayı bile... Yaza doğru, ona ve bize doğru da uzarız. Ayaklarından tavana asar, mutluluklarımızın boyunu öyle uzatırız, illa da gerekliyse... "Sahi, mutluluk değer mi tüm bunlara?"
"Neden?" diye sorarsın bana sen...
"Yüreğimdeki tüm çiçekleri sana kopardım" derim.
"Sen bana sor bir de..." dersin, sorarım. Yanıtın:
"Neden olmasın!"
Olsun artık değil mi... 'Ol'demeden olsun artık!..
Etiketler:
Günlükler,
Tanıdığım İnsanlar,
Yusuf Ziya
25 Nisan 2008 Cuma
Neden Olmasın!
Dilime takıldı, Yusuf Ziya dizeleri:
"soyun ve yanıma uzan
anlamını öğret bana kadınlığın"
Ne diyordu Özlem Sezer: "Kadınlar size kadınları anlatacaklar" Haksız mıydı peki? Yazık. Çok yazık!.. İçime oturmuş bak... Üzüldüm gerçekten. Kadının kadından başka düşmanı yok! Kadın, erkeğin yanında çok güzel duruyor; tıpkı, rakının yanındaki beyaz peynir... Yok. Yok. Feministleri sevmem de vallahi kadın düşmanı değilim!.. Aşk düşmanıyım ben. Bir sevgi ilişkisine girmediğim tüm kadınları severim... Gün ışığında ve bilakis gece, karanlıkta...
Kendimle bu kadar çok çelişmemin en basit ve kolay anlaşılabilir açıklaması: "Yalan söylemiyorum!" İnsan yalan söylemeyince, doğrunun peşine takılarak aldanıp duruyor. Tekrar ve tekrar. Bu olmadı başa saralım! "Bu kadar çok kadını seviyorsan, bu aşk değildir" demişti birisi. Özrüm kabahatimden beter, açıklamıştım: "Bu sadece kullandığımız terminolojilerin farkı!" Üç harf yan yana gelince aynı anlam çıkacak diye bir şey yok... Hem sonra, dilimden düşmeyen başka Yusuf Ziya dizeleri:
"Aşk e şıkkıdır
hiçbiri"
On yıldan fazla bir zaman sonra, ansızın, yıllardır sevdiğimi fark etmiştim birini... Hafif bir kalp sızısı olmaktan öteye geçememişimdir muhtemelen onun için, yinede kıymetli eserler müzesine kaldırdım hemen, bulduğum o defineyi!
Hiçbir şeyi biriktirmediysem, milyonlarca gerçekleşmemiş olasılık dolmuştur ceplerime...
Çook eskilerden bir kaç Güray Onok dizesi:
"Beni sevmediğin bu dünyada
Sokağa atılmış bir siyam kedisiyim..."
Kiminim peki? Tabii ki kendimin...
Hem kim "Neden?" diye sorsa, cevabım hazır:
-Neden olmasın!..
"soyun ve yanıma uzan
anlamını öğret bana kadınlığın"
Ne diyordu Özlem Sezer: "Kadınlar size kadınları anlatacaklar" Haksız mıydı peki? Yazık. Çok yazık!.. İçime oturmuş bak... Üzüldüm gerçekten. Kadının kadından başka düşmanı yok! Kadın, erkeğin yanında çok güzel duruyor; tıpkı, rakının yanındaki beyaz peynir... Yok. Yok. Feministleri sevmem de vallahi kadın düşmanı değilim!.. Aşk düşmanıyım ben. Bir sevgi ilişkisine girmediğim tüm kadınları severim... Gün ışığında ve bilakis gece, karanlıkta...
Kendimle bu kadar çok çelişmemin en basit ve kolay anlaşılabilir açıklaması: "Yalan söylemiyorum!" İnsan yalan söylemeyince, doğrunun peşine takılarak aldanıp duruyor. Tekrar ve tekrar. Bu olmadı başa saralım! "Bu kadar çok kadını seviyorsan, bu aşk değildir" demişti birisi. Özrüm kabahatimden beter, açıklamıştım: "Bu sadece kullandığımız terminolojilerin farkı!" Üç harf yan yana gelince aynı anlam çıkacak diye bir şey yok... Hem sonra, dilimden düşmeyen başka Yusuf Ziya dizeleri:
"Aşk e şıkkıdır
hiçbiri"
On yıldan fazla bir zaman sonra, ansızın, yıllardır sevdiğimi fark etmiştim birini... Hafif bir kalp sızısı olmaktan öteye geçememişimdir muhtemelen onun için, yinede kıymetli eserler müzesine kaldırdım hemen, bulduğum o defineyi!
Hiçbir şeyi biriktirmediysem, milyonlarca gerçekleşmemiş olasılık dolmuştur ceplerime...
Çook eskilerden bir kaç Güray Onok dizesi:
"Beni sevmediğin bu dünyada
Sokağa atılmış bir siyam kedisiyim..."
Kiminim peki? Tabii ki kendimin...
Hem kim "Neden?" diye sorsa, cevabım hazır:
-Neden olmasın!..
Etiketler:
Günlükler,
Tanıdığım İnsanlar,
Yusuf Ziya
24 Nisan 2008 Perşembe
HARİÇTEN GAZEL, ŞİİRİSTANBUL, YUSUF VE EMRE...
23 Nisan için Hariçten Gazel İstanbul'a geliyordu. Önce Yusuf'la buluşup aralarına katıldım. Tam o ara Emre aradı, Emre de katıldı bize. Tüm Hariçten Gazel ekibine güler yüzleri ve hoş sohbetleri için teşekkür ederim. Keyifli bi kaç saat geçirip kalktık aralarından...
Emre ve Yusuf'un bir yerlere yetişme telaşı vardı, ben de takıldım arkalarına... Kırım Kilisesi'nde Şiiristanbul etkinlikleri kapsamında Kadın Şairler Buluşması varmış, oraya gittik... Ne olacak ne bitecek derken sesler yükselmeye başladı. Mahalle kavgasının kıyısından dönülünce herkesin tadı kaçtı. Biz de daha fazla kalmayalım dedik. Kadın, şair de olsa kadınmış... İyice belledik bunu... Yazık oldu diyebildik sadece...
Ertesinde çaylar, biralar derken sabahı ettik neredeyse... Nasıl da özlemişim Yusuf'la konuşmayı... Yakında bana misafirliğe gelecek, acısını çıkarırız işte o zaman onca yılın...
Emre ve Yusuf'un bir yerlere yetişme telaşı vardı, ben de takıldım arkalarına... Kırım Kilisesi'nde Şiiristanbul etkinlikleri kapsamında Kadın Şairler Buluşması varmış, oraya gittik... Ne olacak ne bitecek derken sesler yükselmeye başladı. Mahalle kavgasının kıyısından dönülünce herkesin tadı kaçtı. Biz de daha fazla kalmayalım dedik. Kadın, şair de olsa kadınmış... İyice belledik bunu... Yazık oldu diyebildik sadece...
Ertesinde çaylar, biralar derken sabahı ettik neredeyse... Nasıl da özlemişim Yusuf'la konuşmayı... Yakında bana misafirliğe gelecek, acısını çıkarırız işte o zaman onca yılın...
Etiketler:
Emre Gürdal,
Günlükler,
Yusuf Ziya
17 Nisan 2008 Perşembe
BENİ SEVMİYORSUN...
- Seni çok seviyorum.
- Hayır, sevmiyorsun!
- Seviyorum.
- Sevmiyorsun!
- Sen beni sevmiyorsun asıl!..
- Hayır, ben seni seviyorum.
- Ben niye sevmiyormuşum seni?
- Bir gün anlarsın...
- Yani senden bıkacağımı mı söylüyorsun?
- Hayır. Beni sevmediğini söylüyorum.
- Hiç de bile! Seni çok seviyorum...
- Sevmiyorsun ve bunu fark edeceksin... Ama hiç de umrunda olmayacak o zaman, bir zamanlar yanılmış olman...
- Hayır, sevmiyorsun!
- Seviyorum.
- Sevmiyorsun!
- Sen beni sevmiyorsun asıl!..
- Hayır, ben seni seviyorum.
- Ben niye sevmiyormuşum seni?
- Bir gün anlarsın...
- Yani senden bıkacağımı mı söylüyorsun?
- Hayır. Beni sevmediğini söylüyorum.
- Hiç de bile! Seni çok seviyorum...
- Sevmiyorsun ve bunu fark edeceksin... Ama hiç de umrunda olmayacak o zaman, bir zamanlar yanılmış olman...
Etiketler:
Öyküler
16 Nisan 2008 Çarşamba
"KAPKARAGÜMRÜKLERİNİZDE REZİLLER GİBİ İÇTİM GÜPEGÜNDÜZ..."
Çektiğimiz acılar kadar değerli olacağımızı mı sanıyorduk? Belki de... Saf çocuklardık. Üstümüze ne yıkılsa altında kalıyorduk.
İstanbul çoktan keşfedilmiş ve hatta fethedilmiş bir şehirdi. Önemli değil... Yinede tadına baktık. O zamanlar yaşlı ve çirkin bir orospuya benziyordu ama biz yinede yumulduk dudaklarına, soluksuz kalana, dudaklarımız morarana kadar öptük... Bazen hijyenik prensesler bile oldu yanımızda, tebdil-i kıyafet, ellerinden tutup sokaklara indirdik onları, ta uçlara kadar götürdük ve tabii ki onlar geri dönerlerken, biz, ısıtılmış kamalarla adlarını derimize kazıdık... Bir şeye benzemiyorsak şimdi, ondandır...
İstanbul çoktan keşfedilmiş ve hatta fethedilmiş bir şehirdi. Önemli değil... Yinede tadına baktık. O zamanlar yaşlı ve çirkin bir orospuya benziyordu ama biz yinede yumulduk dudaklarına, soluksuz kalana, dudaklarımız morarana kadar öptük... Bazen hijyenik prensesler bile oldu yanımızda, tebdil-i kıyafet, ellerinden tutup sokaklara indirdik onları, ta uçlara kadar götürdük ve tabii ki onlar geri dönerlerken, biz, ısıtılmış kamalarla adlarını derimize kazıdık... Bir şeye benzemiyorsak şimdi, ondandır...
Etiketler:
Metinler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)