29 Eylül 2014 Pazartesi

HEDİYE

‘Karanlıksın ve her şeyden çok korkuyorum senden’ dedi adam. ‘Karanlıksın ve her şeyden çok korkuyorum senden’ dedi kadın. Gece, küstahlığı ile geçiştirmeyi denedi bu anı. Kadınsa tutsaktı inançlarına ve susmak hususunda diretti. Adam, bir sigara yaktı ve usulca bıraktı ruhunu kadının ellerine. Kadın bunun farkına varmadı. ‘Keşke’ dedi adam, ‘ Keşke her hangi bir şey seni keşfetmek kadar güzel olsa… Senin renklerin var, ellerin var…’ dedi adam. ‘ Senin yağma görmemiş bir halin var ve sakinsin bir dağ gölü kadar. Keşke sen bunun farkında olsan’

Kadının elleri adamın ruhunun farkına vardı. Ruhu sardı, öptü ve saçlarına bir toka gibi iliştirdi kadın. ‘Nasıl, yakıştı mı?’ diye sordu adama. Adam sigaranın dumanıyla bir perde çekti aralarına ve sustu. Kadın ruhu saçlarından çıkardı ve avucunda iyice sıkıp, kırıştırıp adama geri uzattı. Adam ruhunu aldı ve fark ettirmeden kadının gözlerine sakladı. ‘Karanlıksın ve her şeyden çok korkuyorum senden’ dedi kadın. Adam, sigarasını söndürdü ve ‘Keşke’ dedi. ‘Keşke bir gün batımı kadar kısa sürseydi her şey’ diye ekledi ardından.

Kadın makul bir insandı. ‘Belki de öyleydi de biz farkına varmadık’ dedi. Israrla kederine afyon üflüyordu kadın adamın. Adam bundan rahatsız oldu. Oturduğu yerden kalktı, kapıya doğru yürüdü. Tam paltosunu alıp çıkıyordu ki kadın tüm karanlığı ile yanında bitiverdi. Dudaklarıyla adamın dudaklarını esir aldı. Sanki bir ödülmüş, bir hediyeymiş gibi sundu kendini. Adam yeterince düşmüştü. Kendi kendisine bile kefil olamazken, ne zararı olurdu ki bu hediyeyi kabul etmenin?! Kabul etti ve sermayesinin son bir kaç kuruşunu da o evde, o kapının önünde, terler içinde, titreye titreye bıraktı...

Alternatif bir tarih yazısı

Şimdi size anlatacaklarıma inanmasanız iyi edersiniz. Bir kez kandırabilirsem sizi, bir dahaki sefere, daha yürekten dinlersiniz söyleyeceklerimi. Sokaklarda, kendi ölümlerinden kaçan hayaletlere dönebilir; kuzey-güney, doğu-batı yollarında sırf haritayı ikiye bölebilmek için yol alırsınız. Bu sözlerimi dikkate almaz da bana deli muamelesi yaparsanız çok sevinirim. “Çünkü, yalnızlık benim tanrımdır.” Sakın yanıma ilişmeyin.

“Bu dünya gerçek olsaydı ne korkunç olurdu” dediğinden beri o, bu düşünce durdu. Betonarme cehennemlerin gölgelerinde bir yosundum o zamanlar. Kimsenin düşleri olabileceğine dair ümidim yoktu. Yaşamak başlı başına ıstıraptı ve kedilerden başka hiçbir nesne bunun farkında değildi. Dokuz canını da hiç gözünü kırpmadan beş dakikada veren kediler tanımıştım, boyunlarında altın zincirler ki sırf racon icabı.

Yenilgiler ki en haysiyetli yanımızdı. Susar, sigara içerdik. Susar, göz yaşlarımızı müebbede mahkum ederdik. Ağlasak, bu dünya gerçek olacaktı. Ağlasak, geride hiçbir rüya kalmazdı. Sustuk ve ağlamadık.

Herkesin bir sevdası, bir sevdalısı oluyordu, öyle ya da böyle. Herkesin bir ceketi, bir çift ayakkabısı vardı. Herkesin bir pantolonu, bir çift gözü ( kör ya da değil ama hep kapalı ), herkesin bir öfkesi vardı. Ben, herkesin öfkesi, herkesin içindeki şiddettim.

O ölü kıyılarda, plastik bardaklarımızdaki rakıları yağmur sulandırırdı. Hayalet şileplere bakar ve ölümü kandırmanın planlarını yapardık. Kimse kimsenin yalnızlığına karışmazdı; kimse kimsenin küfrüne, kirine, günahına… O zamanlar bizim Müslüm Baba’mız vardı! Uzak şehirlerde bizi bekleyen suçlarımız. Suçluyduk ve ilk suçtan beri kaçak… Doğmak ki günah ve kasten cinayetti.

Lüzumsuz adamların korkusuzluklarından, gece, durmadan cinayetler türetirdi.

BEN

ELİMİ
İLK SENDE
KANA BULADIM…
Yalnız kar vardı ve kardan başka her şey yalandı. Camları çatlatan çılgın bir soğuk ve yolları saklayan hain bir ayazdı. Sana çıkan tüm yollarımı yitirmiş, yıkılmıştım. Biri bi el silah sıksa sanki bütün ülke ölecekti. Kalemlerim donmuş, belleğim sana yakarışlarla dolmuştu. “İmdat! Yine mi karlardan yollar örtülüyordu.” İmdat! Yine mi yollarda aşklar boğuluyordu. İmdat! İmdat! İmdat! S.S. Sevdalınız, sulara gömülüyordu.

Seni Bana Getiren Her Talihsizliği Seviyorum Aslında. Hatta Senden Bile Fazla...

Aslında buraya gelmek istememiştim. Yapacak başka işlerim vardı. Televizyonun karşısına geçip sızana kadar içmeyi, en çok izlenen programları izleyip sıkılmayı, bulaşıkları yıkamamayı, çöpü dışarı çıkarmamayı, çalan telefonlara cevap vermemeyi(tabii çalarsa), üst komşum ne kadar gürültü yaparsa yapsın sesimi çıkarmamayı düşünüyordum. Listemde çok önemli bir konuyu es geçtiğimi kapım çalınınca fark ettim. Hemen önümdeki sehpada duran buruşuk kağıt parçasına uzandım. Kapıyı açmamakla ilgili bir madde yazmamıştım…

Sokağa adımımı atar atmaz ‘yağmur yağıyor’ diye sızlanayım dedim ki o an başımın üstünde bir şemsiye belirdi… Belli ki benden daha hazırlıklıydılar. Öyle hemen pes edecek biri olmadığım için; sırasıyla, hiçbir taksinin durmamasından, bir taksiye beş kişi binmenin hiç de iyi bir fikir olmadığından, trafikten, gittiğimiz evin beşinci katta oluşundan yakındım. Hepsinde de ağzımın payını aldım: ard arda iki taksi durdu, ikiye bölünüp iki taksiye bindik, şoför ara sokaklara dalıp zekice trafikten kurtuldu ve tabii ki apartmanda asansör vardı…

Evdeki herkesi tanıyordum. Onlar da beni… Üstelik seni… Orada göreceğimi hiç ummuyordum… Kışı daha ekimde karşılamıştım. Geceleri yorganla yatmaya alışmıştım. Sabahları üşüyerek uyanmaya alışmıştım. Hatta dişlerimi bile fırçalıyordum. Ahh! Diş ağrıları neredeyse öldürecekti beni.

Geçen gün bana hediye ettiğin kitabı buldum. Bir kitaba sarılarak uyumamıştım hiç. Aklıma geldi, istedim, çok istedim ama yinede yapmadım. Bir kitaba sarılarak uyumadım hiç.

Kimse neler yapıyorsun diye sormadı. Balkondan sokağı izledim saatlerce. Trafik ışıkları yanıp yanıp sönmeye başlamıştı. Evdeki gürültü durmuş, kalabalık azalmış, kimsenin el sürmediği şarapların tümünü içmiştim.

Bundan üç yıl önceydi. Henüz kedilerimi alıp gitmemiştin. Gitmiştin de kedileri henüz almamıştın. Zuhal, Müjde ve ben hala –eğer yeterince alkol almışsak- mutlu olabiliyorduk. Sonra sen… Beni kedileri zehirlemekle suçlamıştın. Kedi mamasına votka koymakla itham etmiştin beni… Ben onların mamasına hiç votka koymamıştım. Çünkü Zuhal rakıyı, Müjde kanyağı seviyordu.

Bunları düşünürken dalıp gitmişim, omzuma bir el dokununca irkildim. Misafir odasına senin için yatak açtım dedi. Ben eve gideyim dedim. Gitme dedi. Sabah balığa gideceğiz, balık tutmayı seversin. Zaten sen varsın diye böyle bir plan yaptık. Tamam dedim. Bana yarısı içilmiş viski şişesini uzatıp içeri girdi. Balkonun kapısını kapatmayı unutma dedi.

Unutma demiştin sen de, çıkarken anahtarını almayı unutma! Unutmuştum tabii ki… Eve dönmene daha iki gün vardı. Çilingir evin bana ait olduğunu ispatlamamı istemişti. Henüz o eve yeni taşınmıştık. Komşuların hiçbiri beni tanımıyordu çünkü evi sen bulmuştun, sen tutmuştun, taşıma şirketini sen ayarlamıştın. Ben bütün eşyalar yerleştikten sonra gelmiştim. O eve taşınmayı hiç istememiştim. O taşınma işiyle uğraşmamak için bir iş uydurmuş ve gidip bir hafta tatil yapmıştım. Bunu biliyordun ama sesini çıkarmadın. Daha eve dönmene iki gün vardı. Çilingir kapıyı açmayacağını söylüyordu. Üzerimde hiç para yoktu zaten. İsa’yı bulmaya çalıştım ama yoktu. On beş gündür kimse onu görmüyordu. Sali’ye uğradım, balığa çıkmış sabaha karşı, belki akşam döner dedi Sabri. Bir karısı olmasa, üç de çocuğu, Sabri’de de kalabilirdim aslında. Ne var, hayırdır? Diye sordu. Yok bir şey dedim. Sen neden aradığımı sorduğunda da sana aynı şeyi söylemiştim. Unutma demiştin telefonu kapamadan önce: Kedileri aç bırakma sakın! Fena halde acıkmıştım. Aynur’un ıspanaklı böreği, ağzım sulanmıştı. Gitmemem gereken tek yerdi belki de Aynur’un evi, bu yüzden oraya gittim. İki gün onda kaldım. Sonra sen geldin. Neredeydin dedin. Sali’yle balığa çıktık dedim. Buna inanıp inanmadığını hiç sormadım sana.


Balkonun kapısını kapatıp içeri girdim. Salonda, tanımadığım bir kaç kişi koltuklara uzanmış horlaya horlaya uyuyorlardı. Kim olduklarını merak etmedim. Misafir odasına gidip yatmadan önce mutfağa uğradım. Niyetim su içmekti ama bulaşıkları gördüm ve yıkadım. Neden yaptım bilmiyorum ama onları kurulayıp yerlerine yerleştirince mutlu oldum. Artık uyuyabilirim dedim. Uykuyu hakettin. Mutfağın ışığını kapatınca havanın aydınlandığını farkettim. O an geride kalan günün bütün yorgunluğu üzerime boşandı. Misafir odasına ilerledim. Kapıyı açtım. Seni gördüm. Uyuyordun. Bütün bunların aslında ne için olduğunu anladım. Ama artık çok geçti. Kapıyı kapatım salona döndüm. Halının üzerine uzandım.


Dönecek misin?

Dışarısı çok soğuktu ve kar yağıyordu. Aslında gidecek bir yerim yoktu ama gitmeliydim. Burada kaldığım her saniye hesaplaşması çok daha zor hatalar yapmaya devam edecektim. Yinede, öylece çekip gidemezdim. Duştan çıkmasını bekledim. İki kahve hazırladım. Birini mutfak masasının üzerine bıraktım -şekersiz olanı-, kendi kahvemi alarak cam kenarındaki koltuğa uzandım. Doğru bir cümle olmalıydı. Evet, mutlaka olmalıydı. Bu durumu açıklamalıydım. Doğru cümleyi bulamadan duştan çıkıp geldi. Kahvaltı etmek ister misin? diye sordu. Dolapta yiyecek bir şey yoktu. En az dört defa kontrol etmiştim. 'Hayır' dedim. 'Sen bilirsin' dedi. Tezgahın üstündeki rafı açıp mısır gevreği çıkardı. Musluğu açıp biraz su ekledi ve bulaşıkların arasından bir kaşık alıp masaya oturdu ve yemeye başladı. İçimden neden oraya da bakmadın ki diye yakındım. Açtım. Gerçekten açtım. Ama şimdi aç değilmiş gibi davranmalıydım. Koltuktan kalktım, yatak odasına gittim. Yatağın yanında, yerde durmakta olan sigara paketini alıp mutfağa döndüm. Hala musluk suyuyla yaptığı mısır gevreğini yiyordu. Bir yandan da buz gibi olmuş kahveyi içiyordu. Paketten bir sigara alıp paketi masaya bıraktım ve koltuğa, az önce uzandığım yere uzandım. Mısır gevreğini bitirdi, tabağı durulamadan bulaşıkların yanına bıraktı, masadaki paketten bir sigara alıp yaktı ve yanıma uzandı. Lütfen sarılma, lütfen sarılma diye yalvardım içimden. Sarılmadı. Sigarasından bir nefes alıp yüzüme üfledi. 'Sigaranı yakmamışsın' dedi. 'Biliyorum' dedim. 'Bilmiyorsun' dedi. Bilmiyordum. O söylemese farkına bile varmazdım. 'Biliyorum' dedim, sesimi biraz yükselterek. Onu yere itip koltuktan kalktım. Ayaklarımın altında öylece yerde yatıyordu. Hiç istifini bozmadı. Sadece, rahat edebilmek için, bir elini başının altına koydu, bir bacağını diğerinin üstüne attı. 'Dönecek misin?' diye sordu. 'Hayır!' dedim. 'Burada kalacağım. Zaten gidecek bir yerim de yok. Sen kovana kadar buradayım.' 'O zaman banyoya git ve yıkan' dedi. 'Çok pis kokuyorsun...'




Fotoğraf: Bill Brandt; Eaton Place Nude
billbrandt Posted by Picasa

"ZAMAN! BİZE İLAÇ OL..."

Yere oturmuş sırtımızı duvara vermiştik. Ona aşıktım. Yani, bunu fark etmek üzereydim… Yarım saattir başka bir kadının harikuladeliklerinden bahsediyordum. Sadece ayakta duruşunu bile on dakika kadar övmüştüm. Yeryüzüne iade edilmiş bir tanrıçadan bahsediyordum. Bizi izleyen ya da duyan biri olsaydı, birazdan ona, o tanrıçayı yanıma getirsin diye yalvarmaya başlayacağımı sanabilirdi.

Ama hayır! Aslında tüm yapmak istediğim, “onu böylesi seviyor ve arzuluyorken sana karşı hissettiklerimi tarif bile edemiyorum” demeye çalışmaktı. Bunu, o tanrıçadan bahsetmeden de yapabilirdim. Hatta Fenerbahçe üzerinden, bir kadeh rakı üzerinden ya da sadece o an bize tüm samimiyetiyle gülümseyen güneş üzerinden de açıklayabilir, anlatabilirdim. Ama yapmadım! Çünkü bu, benim yaşadığım dünyanın yasalarınca dürüst olmazdı. Çünkü o tanrıça, onun arkadaşıydı ve ben hasbelkader kendimi kollarında bulduğum bu fani için, o tanrıçaya, her şeyi göze alarak karşı gelebilirdim. Hatta biraz gayret gösterip unutabilirdim bile.

En başından beri olmasa da, en azından son birkaç dakikadır artık bu durumdan sıkılmaya başladığını fark etmiştim. Birazdan bir arıza çıkaracak ve ben bir aşka daha hakkını veremeden veda edecektim. Bir an anlatıcı olmaktan çıkıp seyirci olmuştum ve kendimden nefret etmiştim. Bu kadar mı duygusuz olur bir insan? Bu kadar mı beceriksiz olur; kendisini sevdiği, kalbinin, adeta avucunda tuttuğun bir serçenin kalbi gibi attığı böylesi belli bir zarafet karşısında.

“Aysel git başımdan, seni seviyorum” demeliydim daha en başından. Ama adı Aysel değildi. Benim de Attila İlhan değildi. Yinede “masallardan bile büyük”tü o, “masallardan bile güzel”di.

Ayağa kalktım. Ellerimi koyacak bir yer bulamayınca, cebime soktum. Bana bakmıyordu. Bir kelime daha söylesem ağlayacaktı sanki. Ama ağlamadı. Hükmünü vermiş bir hakim gibi bakışlarını bana doğrulttu ve “onu sevdiğini söylemek için duygularımla bu kadar oynamana gerek yoktu” dedi. Birazdan kalkacak, gidecek ve sonsuza dek çekilecekti yolumdan. Bunu yaşamayı kabullenebilir miydim? Evet. İleride anlatacak bir hikayem daha olurdu. Peki onun gidişi buna değer miydi? Kesinlikle hayır.

Ne yapacağımı bilmiyordum ama bir şeyler yapmam gerekliydi. Hem de acilen. Durumu tamamen berbat etmiştim. Ağzımı ilk açtığımda, son sözümden sonra bana sarılıp “ben de seni en az bu kadar seviyorum” demesini umuyordum. Tüm varlığımı bu mucize bahse yatırmaya hiç de gerek yoktu aslında. Güray Onok böyle yapardı ama. O yüzden ben de aynen böyle yaptım. Tutmadı. Kuponu yırtıp atmalı mıydım? O an, Güray Onok olsa şimdi ne yapardı diye düşündüm. Gözüme papatyalar takıldı. Birini koparıp ona uzattım. Papatya falı bak dedim. “Çıkacak sonuca itiraz etmeyeceğim”

“Her şeyi berbat ettiğimin farkındayım. Bunlar söylenmemiş gibi yapamayacağımıza göre…Bırakalım papatyalar karar versin bu sevdanın kaderine.” Nasıl da saçmalamıştım…Bunu denemesini ummaktan başka çarem yoktu. “Sevmiyor” çıkması olasılığını kabullenip kaderimi beklemeye başladım. Veee…Evet! “Seviyor” çıktı. Şansım yaver gidiyordu. Tam o sırada teneffüs zili çaldı. Birazdan, bizim gibi derslerinden kaytarmamış olan arkadaşlarımız yanımıza gelecek, konu değişecekti. İkimizin de ekemeyeceği dersleri vardı üstelik sırada. “Zaman, bize ilaç ol” diye yalvardım içimden. Ve oldu. En azından bir süre daha…

KENDİNİ KENDİNİN YERİNE KOYMA

Pavese, Yaşama Uğraşı’nda, “s e n” diye bahseder kendisinden. İnsanın kendisi için “s e n” olması, olabilmesi önemli bir şeydir. Başkalarına azarlatmaktansa, başkalarına zırlamaktansa; kendini azarlayıp, insanın kendisine zırlaması, zırhını parlatması için zaman kazandırır, fırsat tanır, başkalarına karşı. Yakınımıza kimseyi sokamadığımız, buna cesaret edemediğimiz bu ikinci el zamanlarda önemli bir savunma sanatıdır bu.
“s e n” dediğimiz, kendimizin yerine koyabilmekse kendimizi; bizi başkalarına, hayata ve kendimize karşı daha adil kılar. Bu, “s e n” olmaktan daha zor ve daha çok uğraş isteyen bir şeydir. ‘Ben bir başkası” ise, pekala “s e n” bizzat kendimiz olabilir.
Meseleyi biraz daha dallandırıp budaklandırmak için, kişisel tarihimde, bu düşüncenin su yüzüne çıkmaya başladığı zamanlara gideyim. Okuduğum ilk andan itibaren ezberime yerleşen Attila İlhan’ın Üçüncü Şahsın Şiiri’ne döneyim…

O şiirdeki üçüncü şahıs kimdir? Bunu daha önce düşündünüz mü bilmiyorum. Söz konusu üç kişiyse, her biri birbiri için birer üçüncü şahıstır aslında. Şiirin söylediğine kulak verirsek eğer, bizzat şiiri söyleyendir üçüncü şahıs. Peki şiiri okuyan ya da yaşayan? Bu şiiri çok sevmeme rağmen, bu şiirle ilişkimde hiçbir zaman üçüncü şahıs olmadım. Bu şiiri her duyduğumda, mırıldandığımda, aklıma geldiğinde içimdeki bir şeyleri sızlatan yanı “ne zaman maçka’dan geçse” şair, şairin felaketi oluşumdur benim. Yani ‘çöp gibi bir oğlan’ oluşumdur, onun ‘kalkıp bana gelişi’dir, ‘sabaha kadar kal’ışıdır. Yuttuğum ve kusamadığım pimi çekilmiş bir el bombası oluşudur “üçüncü şahsın şiiri”nin…Oysa böyle olmamalıydı. Ben de Maçka'dan geçmiştim. Benim de felaketim olmuştu, ağlamıştım. O, kalkıp o’na gitmişti. Sabaha kadar kalmıştı…Durumun asıl vahim yanı; sanırım parmaklarınızın ucunun yakılması değil, kirpiklerini eğip bakan o kadının o adama benzi mum gibi gidişi değil, o adamın kadını kabul ritüeli!..O'nu seven kadına karşı hayırsızlığı,gülüşü en çok, değil mi?..Ve ben çok güldüm, çok cenazeye benzedim, çok hayırsızdım, çoook!..Ne kadrim bilindi, ne kadir bildim. Çöp gibi bir oğlandım, ipinceydim. Hele o'nu kollarıma aldım mı...

Bu normal bir algılama mıdır? Belki de maçka'dan geçen adamken daha haklı iken ve daha duygu yüklü iken, çöp gibi bir oğlan olmayı kendime reva bulmam...Bu bir seçim mi? Hayır. Şiiri seçemezsiniz. Şiir sizi seçer!

BENÇOCUKKENÇOKAŞIKTIMABİLERVEHİÇFARKINABİLEVARMADIM
NEREYEVARDIMVENEKADARDIMBENÇOCUKKENÇOKAĞLATTIMALDAT
TIMVEALDIRMADIMBUNLARASADECEKENDİMİPARLATTIM!..
“S e n” olup, sen’i anlamaya başlamam o zamanlara denk düşer…Ve hatırlamam, kendimin de “başkaları için kötü bir düş olduğumu…” Kötü düşler eskiyip tedavülden kalkana kadar da yeniden ‘iyi bir adam’ olamayacağım. Yinede biliyorum yeryüzündeki en adi adamın kendim, yani “s e n olmadığını”

S e n, şimdi kalkıp sokaklara çıkacaksın yine. Sokaklardan, yeniden kötü düşlere varacaksın…Bu sefer, daha adil ol kendine karşı! En azından, ödeyebileceğin kadarını borç al hayattan…”

***EMPATİ'NİN FİİL HALİ NEDİR? KİŞİLERE GÖRE NASIL ÇEKİMLENİR?KENDİNİ BAŞKALARININ YERİNE KOYMAK MIDIR TÜRKÇE KARŞILIĞI VE EĞER ÖYLE İSE KENDİMİZİ KENDİMİZİN YERİNE KOYARKEN BUNU HANGİ FİİLLE ANLATACAĞIZ? YOKSA DİL BİLGİSİ BİZİ BU DURUMDAN MUAF MI TUTUYOR???***
O kadının çıktığı yokuşlardan
aşağılara
aşağılara iniyorum her gece

A Benim Hevesli Serserim!

Şimdi kalkıp tanrıya hesap soruyordur uzaklarda bir çocuk. Oysa acımıyordur hiçbir yeri ve bilmez komşunun güvercinlerini nasıl kendi yuvasına getireceğini, bunun bir hırsızlık olmadığını, maharet gerektirdiğini.

Aç kalınca kuşların kafalarını koparıp, tüylerini yolup, pişirip yemeyi bilmelidir ve tabi ki en az bir orospunun kollarında uyanıp, tanımadığı kadının güzelliğine değil sıcaklığına vurulmayı tecrübe etmelidir.

Alkolden uykuya seyahat eden babaların, ağabeylerin arasına karışıp; rakı masalarında, kadından çokça laf açmanın bedeninde delikler açılmasına sebep olacağını, kan kaybederek öğrenmelidir.

Karakollardan toplanarak ya da karakollardan toplanacağının farkında olarak girişmelidir ilk hevesli suçlarına… Ve aidiyetinin farkına varmalıdır; hangi kadına, hangi sokağa, hangi babaya?

Uysal yanlarını susturmalıdır şimdi o çocuk, hesap sormayı bırakıp hesap vermeye başlamalıdır hayata… Hangi hükmün hangi firarla biteceğini bilemezsin, bu yüzden a benim hevesli serserim, itiraftan değil inkardan yana boz yeminlerini…

Kışkırt ama kızdırma paranın tanrılarını, kızıştır ama doyurma bedenin iflah olmaz yaralarını…
Esnaf lokantalarına yakışan bir yanım var. Kolay kolay kimseye göstermem…

Günün siftahını yapınca yüzüme yerleştirdiğim içten bir gülücük, kazasız belasız geçen bir günün ardından dükkanı kapatmanın huzurlu ağırlığı; kapının önünde kediler, kasanın yanında kuş besleyen, sokağa çıkarken bastonunu ve şapkasını mutlaka yanına alan, mahallenin demirbaşı bir beden…

Biraz babama, biraz dedeme benzeyen…

KIYIDA

Sevginin kirpiklerindeki rimel buharlaşmaya başlıyor. Şüphesiz göz yaşlarının buna katkısı var. Ağlayan,zırlayan bir kadın değil o… Onun deyimiyle “gözyaşlarına hakim olamayan” bir yanı var. Bu sadece onun eseri,tabii benden sonra. Ona sorarsanız, bunca mutluluğun ardından her şeyi mahvetmeye hakkım yok. Benimse bundan haberim yok. Neyi mahvettiğimi,daha doğrusu ‘NASIL?’ mahvettiğimi bilmiyorum.
- Bir öpücük,sadece bir öpücüktür’ demiştim.

O an tüm silahlarıyla beni etkisiz hale getirmeye kalktı. Dudaklarımı işgal eden o sıcaklık, göğüslerine götürdüğü ellerim,okşanan saçlar ve ardından bir tokat;sadece bir simge olarak bile yeterince onur kırıcı. Söylenecek pek fazla söz kalmamıştı. Sustum…

Bir sigara yaktım. Kayalığın tepesine çıktım. En yakındaki şilebin adını okudum: Amsterdam. ‘Amsterdam limanında şimdi denizciler vardır’ dedim,sesim usulca kayalıktan kopup denize düştü. Sevgi duymadı bunları. Duysaydı? Duysaydı,belki delil poşetini açar,eldivenli elleri ve maşa ile içine koyardı sözlerimi. Denizcilerse ‘işerlerdi benim ağladığım gibi o kadınların üstüne.’

Her katil sonunda suç mahalline dönermiş ya, yanıma ilişti. Sigaramın filtresini de içmeye çalışıyordum o ara. Bakışlarını bana çevirdi,kayalığın üstünde dengesini sağlamak amacıyla omzuma dokundu ve
- ‘dürüst olman güzel’ dedi.

Bir an için aptalca bir umut doldu içime ya da kalbimin atışı öyle hızlandı ki göğüs kafesim dar gelmeye başladı. Henüz sözünü bitirmemişti.
‘Bir kadın es veriyorsa konuşurken, inan ki söylemek için kendini hazırladığı cümleler felaket habercisidir;ya yatağa,ya nikaha,ya da yalnızlığa çıkar sonu’ demişti, küçük Ceylan çalan bir meyhanede, talihsizce yanına oturduğum, susmak bilmeyen sarhoş. Hak vermiştim ilk duyduğumda bu sözlere; o zamanlar hep yatağa çıkardı yolum. Şimdi, keşke o sarhoşla hiç karşılaşmamış olsaydım diyorum. Nitekim tüm bu düşünceler çığa dönüşüp yüreğimden göz kapaklarıma doğru yol alıyorken onun sesi ve sıcak bir rüzgarın bana armağan ettiği kokusu beni kendime getirdi.

- de bu kadar da olmaz ki’ dedi,sinirli,titrek bir tonda.
- bu kadar mı?’ diye sordum.

Mideme bir yumruk geçirmesini,suratıma tükürmesini,beni denize atmasını düşleyerek. Ne demek istediğini bunca açıkça anlamak,bu gerçekten kaçamamak fazlasıyla umutsuz bir durumdu. Budalalığımın cezasını nakit olarak ödemek istiyordum.

Gerçekler rahatsız edici olduğunda ben daha rahatsız edici olmaya çalışırım. Huyum bu.

Sevgi,beni ne denli iyi tanıdığını gösterdi ve
- senin bile anlayabileceğin kadar saçma’ dedi.
- Anlıyorum’ dedim.

Dudağımdaki sigara cesedinden zarif bir vole ile kurtulup yeni bir tane yakmak için pakete uzandım. Elimdeki paketi kapıp denize attı. Bu da bir ödeme sayılır. Kendimi biraz daha masum hissettim.

- Ne kadar da ustasındır duymak istediğin sözleri ağzımdan almaya. Şimdi duymak istemiyorsun diye kaçacak delik arıyorsun.’ Dedi.
- Sözlerin ve lütufların kaçamayacağım kadar gerçek. Benim masumiyetimse senin anayasan gereği suç. Bir öpücüğe ihtiyacı vardı. O kadar. Sadece bir hediye.’ Diyerek,sözlü olarak verdim ifademi.

Gözlerindeki öfke yanlış limanlara doğru yelken açtığımı gösteriyordu. Öpücük. Öpücük. Öpücük. Sanırım bu kelimeyi sözlüğümden çıkarmalıyım.
O ise ‘hediye’ kelimesine takıldı. Onunla dalga geçtiğimi ,saçma sapan bahanelerle ondan kurtulmak istediğimi ama bunun o kadar da kolay olmadığını anlattı önce. Sonra bir mendil çıkarıp göz yaşlarını sildi. Kendini toparlamaya çalıştı. Beceremeyince, iyice azıttı ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak, zaman zaman sesini iyice yükselterek, beni hiç anlayamadığını,bir gün delice sevip ertesi gün öldürmeyi düşlediğini, öpücük mevzusunun etrafında dönüp dönüp aynı yere gelerek,neredeyse bir yüzyıl süren o akşamüstü, geceye sığınana dek anlattı,anlattı,anlattı.

- Ah,mimoza. Sen de anlamıyorsan bunu,başka hangi lisanla anlatılabilir’ dedim kekeleyerek. Bu kelimelerin ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Duvarımdaki bir karikatürde yazılıydı bunlar. En az yüz kere aklamıştım kendimi bu kelimelerle. Sevgi ise ‘artık bunu yemezler’ tavrında:
- senin sevgili alıntıların’ Dedi.
- kaç kere kandım bunlara. Ne kadar aptalmışım. Ben mimoza isem şimdi anlamama hakkımı kullanmak istiyorum. Mümkünse artık başka bir lisanla konuşalım.’ Diye, ters köşeye yatırdı beni.

Yeterince açıktı. Başka bir lisan şarttı. Fakat, en yakın arkadaşlarından birine verdiğim hediyenin niteliğini ve amacını nasıl anlatabilirdim ki. Ben de bir zamanlar o kadar yalnız ve çaresizdim mi diyecektim. Hatta bunu sırf sevginin arkadaşı olduğu ve onunla bir kez olsun sevişmeyi düşlemediğim için yaptığımı. Yani birkaç dakikalığına hayali bir kahraman olup, ertesinde öptüğüm dudaklardaki mutluluğu görüp rahatladığımı ve bana düşen misyonu tamamlayıp yeniden sevginin kıyılarına döndüğümü nasıl anlatacaktım.

- başka bir lisan yok’ dedim.

Sevgi kendi paketinden bir sigara uzattı. Bir tane de kendisi aldı. Sigarasını yaktım, sonra kendiminkini.

- İyi öyleyse, öğrenince bana haber ver’ dedi.

Kayalıktan inmesine yardım ettim. Onu otobüs durağına bıraktım. Gidene kadar bekledim. Gittiğinde sanki belleğimdeki tüm kelimeler de onunla beraber gitmişti. Otobüs durağındaki büfeye yanaştım. Bir paket sigara isteyecektim ama kullanacak tek bir kelimem bile yoktu. Parayı adama uzattım,camekana dizili sigaralar arasından almak istediğimi işaret ettim.Büfedeki adam bozuntuya vermemeye çalıştı. Beni dilsiz sanmıştı,sanırım biraz da sağır. ‘vah,zavallı’ dedi, ‘gören de sapa sağlam sanır’

Sigarayı ve para üstünü alıp sırtımı denize, yüzümü evime doğru çıkan o sonsuz yokuşa verdim.Paketi açıp bir sigara daha yaktım ve yangın içime sızdı.

UMUT KUŞU

“Kendimi bağışlıyorum, artık özgürsün.” Dedi. Sonunda bu meseleyi çözdüğümüze sevinmiştim. Herhangi bir şey söylersem işler yine karışabilirdi. Susup kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Bir an evvel oradan sıvışmam lazımdı. Bir iki adım attım ya da atmadım ki arkamdan belli belirsiz hıçkırıklar duydum. ‘Dönme sakın! Arkana bakma! Yürü, git!’ dedim ama kendimi kendime inandıramadım.

Onu sevmiyordum. Asla da sevmemiştim. Can sıkıntısından yanına oturduğum biriydi o da. Çok hasta olduğu için ona acımış ve sıkılmasını beklemiştim benden. Uzun zaman aldı bu. Kendime böyle bir iş edindiğimden pişman değilim aslında. Yıllar evvel; ressam olmak istedikten hemen sonra, miço olmaya karar vermeden hemen önce tiyatrocu olmak istemiştim. Rüzgarlı bir havada göğe saldığım uçurtmalarımın hepsini birden elimde tutamayacağımı anladığımda ilk olarak tiyatrocu olmaktan vazgeçmiştim. Şimdi, onunla ortaklaşa yazdığımız ama bir tiyatro oyunu olduğunu sadece benim bildiğim bir oyun sahneye koyuyorduk. Sahne tozu yutmuş ama ilk hapşırışında onu tekrar dışarıya atmış biri olarak hoşuma gidiyordu bu.

Kaba olmak ya da olmamak, konuşmak ya da susmak demekti. Kabalıkla çözemediğim, daha da düğümlediğim bir çileydi o. Oysa genelde kaba olmak kadınlardan kurtulmanın en kolay yoluydu. “Güzelim, ben senin kadar güzel değilim. Juliette Binoche’un oyunculuğuyla zerre kadar ilgilenmem” derdim ve belki biraz hakaret, belki bir tokat ya da sıvası dökülmüş bir duvar kıvamındaki bir yüzü karşımda bulur ve ‘bu kez de yırttın evlat’ diyerek sevinirdim. Oysa o çok hastaydı. Gerçekten hastaydı…

Diğer kadınları illet etmek için özenle yetiştirdiğim aykırı dallarıma takılmıştı. Bunu kazara yaptığına inanmak istiyordum ve onu, bunu kazara yaptığına inandırmak. Ama o, takıldığı dallara her gün çaputlar bağlıyor, iki kişilik bir yatak alacağım o güne adıyordu. ‘O gün asla gelmeyecek’ diyemezdim, ben de ‘bugün git, yarın gel’ yöntemini denedim. Türkiye bürokrasisinin ne kadar işe yarar bir şey olduğunu bu sayede fark ettim. Alışkanlıklar insanı hantallaştırıyor ve başını önüne eğmesine neden oluyordu. O da aynen bunu yaptı.

Bu karmaşayı budalalıklarımla çözemeyeceğimi anladığımda, karşılıklı monologlar yazmayı bıraktım. Onu dinlemeye başladım ama hiçbir zaman ona yanıt vermedim, soru sorduğunda ve hatta o sorunun muhatabı ben olduğumda bile…

Böylece, bir zamanlar umursuyor olduğumu varsaysan bile artık umurumda değil beni sevmen, seviyor olman ya da olmaman diyordum ona. Kurduğum bu cümleyi kendi diline çevirirken tökezlemişti o, bir şiir sanmıştı bunu. Birbirimize kendi dillerimizi öğretmemize rağmen ısrarla ikimiz de kendi dillerimizde konuşmaya devam ettik. İşler karıştıkça karıştı. İşler karıştıkça küçük ekonomik sarsıntıları kapitalizmin sonunun habercisi olarak gören küçük bir umut kuşu gibi kendi Berlin duvarımızı yeniden inşa edip başkalarından alı koyup bedenlerimizi ve ruhlarımızı, baş başa kalacağımıza daha da çok inanmaya başladı o. ‘Küçük kuş, sen uçmaya cesaret etmedikçe ayrılamıyorum yanından…” demek istiyordum her gün, her an. Bunu merhamet olarak algılamasından korkuyordum. Merhameti sevgi, sevgiyi aşk, aşkı istibdat olarak algılamasından… Aslında kolayca, tek bir hamlede, tek bir kanat çırpışıyla, tek bir nefes alışla aşık olabilirdim ona. Daha değerli bir şeye sahip değildim, o yüzden tek bir imzayla onun istibdadına girebilirdim ama bunu istemiyordum ki!..

Bunun farkına varamasa da asla, sonunda bir şeyi fark etti: gözünü korkutan, güç sandığı, gücüm sandığı şeylerin güçsüz ve yeteneksiz yanlarımın beyanı olduğunu. Yinede kendi beyanını vermek epey zaman aldı ama sonunda yaptı. “Herkesin bir hastalığı var” dedi önce, “ama sen bir hastalık değilsin benim için!”, herkesin zayıf yanları olduğundan bahsetti, herkesin ihtirasları olduğundan ama ben ne onun zayıf yanıydım ne de herhangi bir ihtirası. “Ben sadece sevdim seni…” dedi, “hiçbir şeyi, seni bile umursamadan…” yılların bir bir dökümünü yaptı. Karşılıklı olarak hatalarımızı ortaya döktü. Her şey buraya varması için yaşanmıştı. Aslında daha en başta, tanıştığımız andan yirmi dakika sonra söylemesi gereken şeylerdi bunlar ona göre ama yıllarca arayıp da bulamamıştı bu sözleri. Bu sözleri bulamamış olsa bile sadece aramasına sebep olduğum için minnettar olabilirdi bana. “Artık beklemekten vazgeçtim” dedi, “duymak istediğim şeyleri söylemeni beklemiyorum artık…gönlümü almanı…hatta bir zamanlar beni kıracağın, üzeceğin anları bile iple çekerdim…Komik, değil mi? Karşıma oturur uzun uzun anlatırdın neden öyle saçmalıklar yaptığını, dinlemek o kadar hoşuma giderdi ki…” Sonra bıkmıştım ben bundan ve hesap vermeyi ya da yaptıklarımı mantığa bürümeye çalışmayı bırakmıştım. Kadınları mantıklı yaratıklar sanıyordum o zamanlar. Komik, değil mi?!

O konuştukça, söylediklerinin arasına girebileceğim hiçbir boşluk bırakmadığını fark ettim. Yüzüme bir gülüş kondu ve bunun onun hoşuna gittiğini fark ettim. Gülünce cesede benzetirdim kendimi, ben üçüncü şahsın şiirindeki o ip gibi oğlandım. Şimdiyse Hardy’ye dönüşen bir Lorel’im. Umut kuşu kanat alıştırmaları yaparken öyle mutluydum ki. Çünkü biliyordum onun göçmen bir kuş olduğunu, bense kuşlar geri geleceği sıra bir kutup tilkisine dönüşüyordum. Bu kuşla aramdaki durumu açıklayamıyorum. Onu yemem gerekiyordu aslında. Anlık bir tereddüt yüzünden yıllarca yanında kalacağımı düşünememiştim işte!..Böyle olması gerektiği için böyle olmuştur belki de…

“Kendimi bağışlıyorum, artık özgürsün” dedi ve sustu. Gözlerini kapattı ve boğazını kopartacağım anı beklercesine kıpırtısız durdu. Bir an evvel oradan sıvışmam lazımdı. Bir iki adım attım ya da atmadım ki arkamdan belli belirsiz hıçkırıklar duydum. ‘Dönme sakın! Arkana bakma! Yürü, git!’ dedim ama kendimi kendime inandıramadım…Arkama döndüm. Gözlerini açmıştı ve göz yaşları yanaklarından aşağı süzülmüş neredeyse çenesinden damlamak üzereydi. “Teşekkür ederim” dedi. Ağlıyordu ama o kadar mutluydu ki…Ona bir hediye vermem lazımdı…“Bu ev sanırım artık senin” dedim kırık dökük, özensizce seçilmiş kelimelerle. “Bir gün boşaltırsan faturalar için bana haber ver” dedim. “Her şey benim üzerime de…”

“Sen de beni seviyorsun” dedi tam kapıdan çıkıyorken, ona döndüm ve “Keşke haklı olsaydın” dedim. “Hiç denemedim bunu. Keşke denemiş olsaydım. En azından denemiş olsaydım…” Kapıyı kapatıp çıktım. Evden ayrılınca bana haber vermedi. En azından yüklü faturalar bırakmamıştı ardında, benim yaptığımı yapmadığı için ona müteşekkirim…

400 Darbe

Haylaz bir çocuktum. Asla zeki olmak istemedim. Zeki çocukları tek kale maçlara bile almazlardı çünkü sokaklarda. Zeki çocuklara sigara ikram etmezdi hiç kimse. Daha ilkokulda başladı 400 darbe günlerim, okuldan kaçışlarım: göl kenarına iner, kapan kurar, saka yakalardık, kurbağa bacağı yer, ucuz şaraplar içerdik. Neydik ki daha…
Serseri olunmaz delikanlı olunurdu o sokaklarda. Tabanca, kavga, dövüş değildi ama delikanlılık. Adı üstünde, deli dolu olmaktı. Yaşama bomba olup düşmekti. Daha neydik ki; el kadar çocuklar ki daha bıyıklar terlememiş, kadın nedir haberimiz yok, kuşların, yokuşların peşi sıra koşuyorduk. Terleyip hasta olan çocuklardık. Kendi bahçesinden elma aşıran. Kendi düşlerinden düşler devşiren. En çok neyin hayalini kurardık? Brezilya, Afrika limanlarına varmayı mı? Sahi, dünya ne kadar büyük olabilirdi ki? Yunan dağlarının ardında kaybolurdu güneş. Yunanistan bu kadar yakınken, ne kadar uzakta olabilirdi dünya? Öğrenemedik hiç. Tilkilerin peşine düşmüştük bir akşam üstü. Kırlara uzamıştık. Yetişememiştik. Yetişmek istememiş miydik yoksa? Bir meşenin altına uzanıp uyumuştuk. Gecenin bir yarısı, koyu karanlığın ortasında uyanıp nasıl da korkmuştuk… Kırılmıştı cesaretimiz. Sonra, herkes kendi yanlışına yol almıştı. Günler nedir ki demişti birimiz, yıllar var daha önümüzde… Bir daha hiç yüzyüze gelememiştik. Kırılmıştı cesaretimiz. Birbirimizden haber aldıkça daha da kırılganlaşmıştı yalnızlığımız… Daha neydik ki…

Lütfen beni müze ilan et!..

Ben sana uzun uzun şiirler yazmak istiyorum. Hiç yazamadığım ve daha önce hiç yaşayamadığım kadar uzun, aşkı anlatmak istiyorum... İki kişinin ve diğer şeylerin hikayesini...

Yaşımın 28le, 29la tokalaştığı vakitlerde, seni gördüm ve 15imden gün aldım...

'Sokaklarda aç ve soğuktan, titreyerek ölmek istiyorum' dedim sana,

'Hadi oradan' dedin bana.

Soluk kışlara sığınıp durduğum, o silik yıllar boyunca; alkolle ve tütünle ıslah edemediğim her düşüm, her düş kırıklığım gülüşünle adam oldu, hizaya geldi, kravat taktı.

Şimdi, anlamını bulmuş bir zaman dilimi artık benim için...

Niçin onca beladan, onca karanlık sokaktan sağ çıktığımı sana bağlıyorum. Sana bağlanıyorum gün be gün... Jilet yapma beni aptallıklarıma aldanıp...

Lütfen beni müze ilan et!..

Hep sende kalayım.

Kusurlu İlişkiler

I...

Kimin adını 'aşk' koysam;
"kara sevda" diye, düzeltiyor kader,
"Deva'n yok!" diyor, "O halde, devam."
yola koyuluyorum ben de, yeniden...

Sevdiğim onca kadını düşününce, yanlış giden şeyin bende olması olasılığı epeyce baskın bir düşünce haline geliyor. Aynaya baktığımda, yanlış giden şeyi göremiyorum. Tek gördüğüm, sevdiğim bir adam! İlk ve çok çok büyük ihtimalle son eşcinsel sevgilim...Sıkmayın kendinizi canım, sırıtabilirsiniz rahat rahat...Ama kahkaha yasak! Beni o kadar hafife almayın.

Şu ruh ikizi, 'özel kişi' ya da 'hayat arkadaşı' kavramları aklımı bulandırıyor. Çünkü, tek tanrılı semavi dinlerde bundan bahsedilmiyor. Aksine; tek kişilik, bireysel bir hayat ve öte hayat olduğu, üstüne defalarca basılarak vurgulanıyor. Bu kadar üstüne basıldığından olsa gerek, en sık işlediğimiz günah haline geliyor bu. Aslında tam olarak 'günah' olarak adlandırılamaz ama allahın yolundan azıcık bir çıkış da o yoldan çıkıştır değil mi?..

Peki bunlar nereden geliyor? Aklıma ilk uzak doğu kökenli olabileceği düşüncesi geliyor. Bilmiyorum...Biliyorsanız lütfen beni aydınlatın...

Geriye dönüp baktığımda; ruh ikizim olmaya en çok yaklaşanların kalbimi bir kez olsun titretmeyenler olduklarını görünce, kafam iyice karışıyor. Peki, kendime nasıl tahammül edebiliyorum öyleyse? Belki de her zaman elimin altında bir köle olduğu içindir...Hımm, bu aklıma yatabilir...

Zıt yaradılışlı, benzer yaradılışlı, alakasız yaradılışlı vs. vs. Her türlüsünü denedim, her türlüsü de beni denedi ama kendimi türünün tek örneği ve çiftleşme zamanı gelmiş zavallı, çaresiz bir yaratık gibi hissediyorum...Her türlü baş döndürücü çiftleşme çağrısının peşine takılıyorum ama kendi türümden birini bulamıyorum bir türlü...Vah! Vah! Vah! Yapılacak tek şey, tek çaresi bu zavallının derhal şu çiftleşme döneminin geçmesi ve bir sonraki çiftleşme dönemi gelene değin de karnını doyurmak, av olmamak gibi hayati meselerle oyalanması...

Zaman geçer nasılsa, değil mi? İşte hayatımın en güzel tesellisi...

HER AKŞAM SON AKŞAM


Bu manzaranın karşısında, milyon illetle karşı karşıya... Bozmamak için fiyakasını yeminlerin, sustuk ve tek kelime etmedik...

21 Eylül 2014 Pazar

Pişman...Ali Ayçil




İçindeki denizlerde
masallarını avlayan korsanlara vuruldun
sualini abes buldu müneccimler
ezberlenmiş uçurumların kenarında oynuyordum

gece sır tutan ağzıyla ağaran günü öptüğünde
solmuş bir gülün izi kaldı senden
nisanları isyana çağıran
Nuhun yarası kadar derin

Meryem gibi sakladığın yerlerinde
çıbanlar çıkaran aşkı
kilitledin kalbinin karanlık odalarına
bir bir yırtttın hayal perdelerini
çözülmedik kendin kalınca bulmacanda
takvimlerin yabancısı parmakların
şimdi uslanmadan geriye sayıyor günleri
kehribar bir tesbihin tanelerine dokunur gibi.

Ali Ayçil

11 Eylül 2014 Perşembe

Atila ÖZER_ "PORTRELER" Kitabı Yayınlandı_ 15 Haziran 2014




ATİLA ÖZER anısına Portreler Kitabı Yayınlandı_ Sevdakâr ÇELİK_   15.06.2014

Değerli Dostlarımız,

2011 yılının Temmuz
ayında eşim Atıla Özer için Atila Özer Uluslararası Portreler sergisi ve kitabı
planlamıştık.

22 –
27 Ekim 2011 tarihlerinde gelen portrelerin sergisini gerçekleştirdik. İkinci aşama ise sergide yer alan
karikatürler bu kitapta toplandı.

Bu projenin
oluşmasında sergimizde

10 Eylül 2014 Çarşamba

Sezer ODABAŞIOĞLU öncülüğünde ->>"İZMİRLİ ÇİZERLER" KARİKATÜR SERGİSİ'NE HAZIRLIK-2



Sevdakâr ÇELİK_yolu izmirden geçen çizerler_sezer odabaşıoğlu sergi hazırlığı eylül2014


https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10204452949744684&set=a.10204414584945588.1073741954.1259932605&type=3&theater



***











Etiketler

18 Mart 26 Ağustos 35 Yaş Abdullah Çevik Abdullah Özdoğan Abdurrahim Karakoç Acı Acı Aşk Adam Ağır Hasta Ağlamak Ah o din nerde MEHMET AKİF Ahmet Erhan Ahmet Hamdi Tanpınar Ahmet Haşim Ahmet Muhip Dıranas Ahmet Ormancı Ahmet Şafak ahmet şimşirgil Ahmet Yenilmez Akıl akif bir gece şiiri akif bir gece şiiri osmanlıca anlamı akif bülbül akif bülbül eseri akif bülbül şiiri Aklımdasın Akşam Alem Alev ve Gül Alfabetik Sıra ile Ali Rıza Avni Ali Ural Aliya İzzetbegoviç Allah Allah Aşkı Alp Alperen Alptuğ Amber An Gelir An Gelir Atilla İlhan Ölür ana Anadolu Anladın mı Anne Ararken Arif Nihat Asya Arthur Rimbaud Aruz Vezni Asker Aşık Aşk Aşk Sevda Aşk ve Yağmur Atalay Demirci Atatürk Ateş Ateş ve su Ati Atilla İlhan Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak Ay ayak kayması Ayet Ayna Aynalar Ayrılık Azim Aziz Aziz İstanbul Baba Babam Bahar Bahattin Karakoç Bahçe Bakarsın her yan karanlık Baki Bâki balkon Barış Manço Bayrak Bayram Bayramlar Bayram Ola Bedava Bedirhan Gökçe Bedri Rahmi Eyüboğlu Bekir Sıtkı Sezgin Beklemek Beklenen Belgesel Ben böyle bakıp durmayacaktım Ben Sana Nasıl Küseyim Beni Güzel Hatırla Benim annem yüz mevsim açar Bergüzar Korel Bestelenmiş Şiirler Beşir Ayvazoğlu Bilgi Bilim Bir Ayrılığın ilk Günü bir gece şiiri bir haykırış'dehşetle doldurmasın vicdanı Bir Şuhi Sitemkar Birlikte Ayrılık Biyografi bîzârı Bize Ulaşın Boğaziçi bu kahpe düzen Bu Ne Ahvaldir Bu Yağmur Buluşma Bursa Bülbül Bütün Yaz Cahit Sıtkı Tarancı Cahit Zarifoğlu Cami Can Can Yücel Cem Karaca Cemal Safi Cemal Süreyya Cengizhan Orakçı cesaret Ceviz Ağacı Ceyhun Yılmaz Charles Baudelaire coşar ancak Çağdaş Ateşoğlu Çanakkale çanakkale savaşı Çanakkale Şehitlerine çanakkale şiiri Çanakkale Türküsü Çay Çehrendeki Güller Çetin Tekindor Çiçek Çile Çoban Çoban Çeşmesi Çocuk Çöl Dante Dava dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı Delikanlı Deliyürek Demedim mi Deniz DenizBank Derin Yar Dert Derviş Destan Devlet dili bağlı Dini dinle Divan Edebiyatı Divan Sohbeti Divan Şiiri Divan Şiiri Dinle Dize Dizi Dizi Hikaye Dizi Şiir Dizilerdeki Şiirler Dostluk Dua Dur Yolcu Dursun Ali Erzincanlı Duygusal duyuru Düşünce Ebedi Ebru Sanatı Edebi Edebi Belgeseller Edebi Sözler edebiyat Edebiyat Sohbeti Edep Ya Hu Efendiler Efendimiz Efkar Elazığ Türküsü Elem eleştiri Ellerdi yatanlar Ellerimizin Büyük Boşluğu Emek Eminönü Emre Gürdal Enstürmantel erdem beyazıt Erdoğan Erhan Güleryüz Erkan Oğur Erol Güngör Esat Kabaklı Eserleri Eskişehir Okulu Etiketler Etkinlikler Etme Ev Evlilik Ey Sevgili Ezan Ezan-ı Muhammedî EZANLAR - MEHMET AKİF ERSOY Ezel fakat parlak bir karanlık! Fakirlik Faruk Nafız Çamlıbel Fasıl Fatih Fatih Güngör Fazıl Hüsnü Dağlarca Felsefe Ferdi Özbeğen Fetih Fetih Marşı Fetullah Gülen Fikir Fotoğraf Furkan Çirkin Furkan Özdemir Fuzuli Garib Garip Gazi Gece Geçici Aşk Gel Gör Beni Gelecek GEnçliğe Hitabe Gençlik Gerçek İman gerçek yüzü Geri Dönen Mektup Git Gitmek gizlenen gerçekler Gizli Aşk Gizlilik Politikası Gök Gök uyanık Gökkubbe göklerde -vahdetzâr-ı Yezdânı göklerde Allah'ın vahdet bahçesini Gölge Gölgeler (1933) MEHMET AKİF ERSOY KISSADAN HİSSE Gönül Gözler Gözlerin Gözlerin istanbul Oluyor Bİrden Gözyaşı Gurbet Gül Gülce Gülhane Gülşen Günah Günün Sözü Gür hisli gür imanlı beyinler Gürcistan Güzellik Haber Hakan Yılmaz Hakikat Halk Halk Şiiri Han Han Duvarları Han-ı Yağma Hapis Harun Yıldız Hasan Kaçan Hasret Hasta Hatıra Hayal Hayat Hayatı hayatın dini? Bu nasıl dar Haydi Abbas Haykır! Kime HEDİYE her yıldız Allah'ın cemaline bir pencere. Hızır Hiciv Hicran Hikaye Hikmet Hizmet Şartları Hoca Huysuz ve Tatlı Kadın Huzur Huzur Sokağı Hülya Hümeyra Hüseyin Nihal Atsız Hüsran Hüzün Hz. Hasan Hz. Hüseyin Hz. Muhammed İbni Arabi İbrahim Sadri İbretlik İclal Aydın İhsan Oktay Anar İlahi İlahi Manevi İletişim İlhan Berk İlim İman İmkansız Aşk İnanç İngilizce İnsan İnsanoğlu İskender Pala İslam İslami İslamiyet İsmail Hakkı Demircioğlu İsmet Özel İstanbul İstanbul Türküsü İstanbul ve Aşk İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı İstek istibdat şiiri İstiklal Marşı itikadi hatalar izle Jack Kerouac Jim Jarmusch Julian Barnes Kabe kadir mısıroğlu kadir mısıroğlu'nun mehmet akif ersoy yorumu kahbe düzen kahraman tazeoğlu Kahramanlık Kainat Kaldırımlar Kan Kandil Kar Şiiri Kara Sevda Karadayı Karanlık Karga ile Gül Karşılıksız Sevgi Kasımpaşa Kategoriler Kavuşmak Kayra Keder Kefen Kenan Işık Kenan İmirzalıoğlu Kendi Sesinden Kentleşme Kerbela Kıskançlık Kıssadan Hisse Kıyamet Kız Kulesi Kızılderili Atasözü kimdir Kimsesiz Mehmedlere Kitap İnceleme Koca Kocakarı ile Ömer - Mehmet Akif Ersoy şiiri oku Konferans Korku Köy Kullanıcı İstek Kulluk Kur'an Kur'an-ı Kerim Meali Kur'an-ı Kerim Tercümesi Kurban kurban bayrami Kuşku Kutlu Doğum Kültür Laff... Lale Laleler Leila Kurbanova Leyla Lisan Loreena McKennitt Maggie Estep Maîşet kayd-ı can fersâsının mahkûm-ı Makale Mana Manevi Maphus Mapusluk Maraş Matem Mavi Mehmet mehmet akif ersoy Mehmet Akif Ersoy Eserleri Mehmet Akif Ersoy Kimdir? Mehmet Akif Ersoy yazdığı meali neden yaktı? mehmet akif vaiz kürsüde mehmet akif ve abdülhamid han mehmet akif ve mezhepsizlik mehmet akif ve muhammed abduh mehmet akif yazdığı Kur'an mealini atatürk'e neden vermedi? mehmet akif'in itikadı bozuk muydu? Mehmet Besimi Okur Mehmet Kaplan Mehmet Önder Mehmet Tokat mehmetçik MEhtap Mehter Mehter Marşı Mehteran Melankoli Melenkoli Memleket Merdiven Metinler Mevla Mevlana Mevlana Celaleddin Rumi Mevlana İdris Mevlid Kandili Mevsim MEzar Mihriban Millet Mimar Sinan Mona Roza Muharrem Muharrem Ayı muhsin yazıcıoğlu Mukaddes Murat Göğebakan Mustafa Kemal Atatürk Mustafa Keser Mustafa Yıldızdoğan Mutluluk Mutsuzluk Mülümanlık Müslüman Müşfik Kenter Müzik NaaT Nan Gibi Nasihat Naşide Göktürk Naz Nazım Hikmet Nazım Hikmet Ran Nazım Ünal Yılmaz ne kadar basmakalıp bir görenek Ne lâhûtî sadâ "Allâhu ekber!" sarsıyor cânı.. Necip Fazıl Necip Fazıl Kısakürek Necmettin Halil Onan Nedim Nef‘ī Nefer Nefis Nereye Gİdersen Git Nesimi Neşet Ertaş Nevzat Dündar Neyzen Tevfik Nfk Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Nizam Nur Nurullah Genç nükredit o azmin O var O yerin gökten inen dini Olgunluk Onbaşı muharrem Onur Sakarya Orhan Veli Kanık Oruç Osman Ebinç Osman Hamdi Osman Hamdi Bey Osman Yüksel Serdengeçti Osmanlı Otobiyografi Ozan Arif ozan ünsal Öğretmen Öğüt Ölüm Ömer Lütfi Mete Ömür Öykü Öyküler Öz Yurt Özledim Özlem Özlemek Özlü Söz Para Parya Paulo Neruda Pazar Pervane Peygamber Peygamberimiz Pisagor Politik Ramazan Ramazan Bayramı Ramazan Şiirleri Ramiz Dayı Ramiz Karaeski Ramzan Reis reklam Resimli Sözler Resimli Şiir Resimli Şiirler Rind Risale Romantik Rozerin Atça Ruh Rüya Rüzgar Saatleri Ayarlama Enstitüsü Sabah sabır Sacit Onan safahat Safahât sağa baktım Sakarya Sakarya Fırat Sakarya Türküsü Samatya Sanat Sanat Müziği Savaş Savaş Ay Sebep Seccaden Kumlardı Sefa Şenel Seher Vakti Selçuk Bekar Selçuk Küpçük Selçuk Yöntem Semah Semih Sergen Seneler serdar tuncel Serdar Tuncer Serseri Servet Kocakaya Seslendirenler Sesli Edebi Sözler Sesli Hikaye Sesli Hikaye Dinle sesli şiir Sesli Şiir Dinle sesli şiir vakti Sesli Şiirler seslisiirvakti Sevda sevda sokağı Sevgi Sevgili Sevmek Seyyid Onbaşı sezai Karakoç Sıkıntı Sinan Sinema Sis Siste Söyleniş Sitem Siyasi Sizden Gelenler Sohbet Sokak Son Şiir Son Umut Sonbahar Sönmez Atasoy Su Su Kasidesi Süleymaniye Süleymaniye Kürsüsünde Sürgün Şair Şair i Azam şairi azam Şairler Şarkılar Seni Söyler Şehir Şehit Şehri Ramazan Şeyh Galip Şiir Şiir İnceleme Şiir Kategorileri Şiir Tahlilleri Şiir Vakti Tanıdığım İnsanlar Tarih Tasa Tasavvuf Tecrübe Tefekkür Telif Hakları Telif Hakları Sözleşmesi Tevfik Fikret Tophane Töre Traditional Tuncel Kurtiz Turku Tutku Tutunamayanlar Türk - İslam Türk Sanat Müziği Türk Sanat Müziği Dİnle Türkçe Olimpiyatları Türker Nuhut Türkü Uçurum Ufuk Uğur Arslan Uğur Işılak Umut Usūlī Ülkü Ümit Ümit Yaşar Oğuzcan Ümitsizlik Üsküdar Üstad vaiz kürsüde günümüz türkçesi vaiz kürsüde oku vaiz kürsüde osmanlıca oku ve anlamı vaiz kürsüde şiiri Vakit Vasiyet Vatan Veda Vehm video yagmur Yağmur Yağmur Kaçağı Yağmur Resimleri Yağmur Sesi Yağmur Sonrası Yağmur Şiiri Yağmur Ve Aşk Yağmur ve Sevgili Yahya Kemal Beyatlı Yahya Kemal Beyatlı Kendi Sesinden Yaiam Yalan Aşk Yalnızlık Yalnızlık kımıldar Yar Yar olmadın Yara Yaradan Yaralı Gül Yaren Yaş Yaşam Yaşlılık Yavuz Bülent Bakiler Yayıncılık Politikası Yaz yedinci kitap Yerden yükselip Yılan Yıldız Yılmaz Yılmaz Erdoğan Yiğit Yokluk Yoksulluk Yol Youtube Yönetim Yunus Emre Yusuf Eradam Yusuf Miroğlu Yusuf Ziya Yürek Yüz yüz lisan Zaman Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı Zeminden yükselip Zihin Zindan Ziya Gökalp Ziyaretçi İstek Zor Aşk Zor Günler Zorluk Zulüm

GÜNCEL NAMAZ VAKİTLERİ

METRİKA

Yandex.Metrica

Popular Posts

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Recent Posts

Categories

- HÜSRAN - MEHMET AKİF ERSOY GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ - HÜSRAN - MEHMET AKİF ERSOY OSMANLICA - HÜSRAN ŞİİRİ - MEHMET AKİF GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ - HÜSRAN ŞİİRİ - MEHMET AKİF OSMANLICA ANLAMI . 1_ÇEŞİTLİ 18 Mart 26 Ağustos 35 Yaş Abdullah Çevik Abdullah Özdoğan Abdurrahim Karakoç ablan kurban olsun sana Acı Acı Aşk acıya gülmek açıkla bana bu ışığı Adam Adem Sarıkaya aforizmalar Ağır Hasta Ağlamak ah minel aşk vel garaip ah muhsin ünlü Ah o din nerde MEHMET AKİF Ahmet Erhan Ahmet Hamdi Tanpınar Ahmet Haşim ahmet kaya Ahmet Muhip Dıranas Ahmet Ormancı Ahmet Şafak ahmet şimşirgil Ahmet Yenilmez Akıl akif bir gece şiiri akif bir gece şiiri osmanlıca anlamı akif bülbül akif bülbül eseri akif bülbül şiiri Aklımdasın Akşam Alain Robbe-Grillet Alem Alev ve Gül Alfabetik Sıra ile ALINLAR TERLEMELİ - MEHMET AKİF ALINLAR TERLEMELİ - MEHMET AKİF MANA ALINLAR TERLEMELİ - MEHMET AKİF OKU ALINLAR TERLEMELİ - MEHMET AKİF OSMANLICA ALINLAR TERLEMELİ - MEHMET AKİF TÜRKÇE Alıntı Ali Rıza Avni Ali Ural Aliya İzzetbegoviç Allah Allah Aşkı Alp Alperen Alptuğ Amber Amedeo Modigliani AMİN ALAYI - MEHMET AKİF ERSOY AMİN ALAYI - MEHMET AKİF ERSOY ARAPÇA OKU AMİN ALAYI - MEHMET AKİF ERSOY OKU AMİN ALAYI - MEHMET AKİF ERSOY OSMANLICA AMİN ALAYI - MEHMET AKİF ERSOY TÜRKÇE An Gelir An Gelir Atilla İlhan Ölür an gibi ana Anadolu Anladın mı Anne Antonio Machado ARAMIZDAN AYRILANLAR Ararken araz Arif Nihat Asya Arne Garborg Arne Garborg aforizmalar Arne Garborg kimdir Arne Garborg sözleri Arthur Rimbaud Aruz Vezni Asker Aşık Aşk Aşk Sevda Aşk ve Yağmur aşkın gözyaşları Atalay Demirci Atatürk Ateş Ateş ve su Ati Atilla İlhan Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak Audrey Hepburn Audrey Hepburn gözleri Audrey Hepburn resimleri Audrey Hepburn sözleri Ay ayak kayması Ayet Ayna Aynalar Ayrılık Azim Aziz Aziz İstanbul Baba Babam Bahar Bahattin Karakoç Bahçe Bakarsın her yan karanlık Baki Bâki balkon Barış Manço Bayrak Bayram Bayram Mesajları Bayramlar Bayram Ola Bedava Bedirhan Gökçe Bedri Rahmi Eyüboğlu Bekir Erdoğan Bekir Erdoğan Şiirleri Bekir Sıtkı Sezgin Beklemek Beklenen Belgesel Ben böyle bakıp durmayacaktım Ben Sana Nasıl Küseyim Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım? HÜSRAN ŞİİRİ MEHMET AKİF ERSOY ANLAMI Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım? HÜSRAN ŞİİRİ MEHMET AKİF ERSOY GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ Beni Güzel Hatırla Benim annem yüz mevsim açar BenZeR Bergüzar Korel Bertolt Brecht Bertolt Brecht Şiirleri Bestelenmiş Şiirler Beşir Ayvazoğlu bil bil şiiri Bilgi Bilgin Bebiş Bilim Bir Ayrılığın ilk Günü bir gece şiiri Bir Gün Tek Başına bir haykırış'dehşetle doldurmasın vicdanı Bir Şuhi Sitemkar Birlikte Ayrılık Biyografi bîzârı bize bir mektup var Bize Ulaşın Boğaziçi Boris vian Bruce Springsteen Bu Gece En Hüzünlü Şiiri Yazabilirim... bu kahpe düzen Bu Ne Ahvaldir bu olsa gerek Bu Yağmur Bukowski sözleri Bukowski şiirleri Buluşma Bursa Bülbül Bütün Yaz c.zarifoğlu Cahit Ökmen Cahit Sıtkı Tarancı Cahit Zarifoğlu Cami Can can dündar can dündar sözleri can dündar şiirleri Can Yücel Casanova Cem Karaca Cemal Safi Cemal Süreyya Cengizhan Orakçı cesaret Ceviz Ağacı Ceyhun Yılmaz ceyhun yılmaz şiirleri cezmi ersöz cezmi ersöz şiirleri Charles Baudelaire Charles Bukowski coşar ancak CV Çağdaş Ateşoğlu Çanakkale çanakkale savaşı Çanakkale Şehitlerine çanakkale şiiri Çanakkale Türküsü Çay Çehrendeki Güller Çetin Tekindor Çiçek Çile ÇİZinceLİKLE*R Çoban Çoban Çeşmesi Çocuk Çöl Dante Dava Değer dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı Delikanlı Deliyürek Demedim mi Denemeler Deniz DenizBank Derin Yar Dert Derviş Destan Devlet Dilek Akın dili bağlı Dini dinle Divan Edebiyatı Divan Sohbeti Divan Şiiri Divan Şiiri Dinle Dize Dizi Dizi Hikaye Dizi Şiir Dizilerdeki Şiirler doruklara sevdalandım Dostluk Dua Dur Yolcu Dursun Ali Erzincanlı Duygusal duyuru DÜNün KARİKATÜRÜ Düşünce e-fanzin Ebedi Ebru Sanatı Edebi Edebi Belgeseller Edebi Sözler edebiyat Edebiyat Sohbeti Edep Ya Hu Efendiler Efendimiz Efkar ekber polatoğlu Elazığ Türküsü Elem eleştiri Ellerdi yatanlar Ellerimizin Büyük Boşluğu Emek Emily Dickinson Emin Kitol Eminönü emmi kızından emmi oğluna pulsuz mektuplar emrah serbes emrah serbes şiirleri Emre Gürdal Enstürmantel Eralp Sargın erdem beyazıt Erdoğan Erhan Güleryüz Erhan Tığlı erik agaci Erkan Oğur Erol Güngör Esat Kabaklı Eserleri Eskişehir Okulu Etiketler Etkinlikler Etme Ev Evlilik Ey Sevgili Ezan Ezan-ı Muhammedî EZANLAR - MEHMET AKİF ERSOY Ezel F. Garcia Lorca f.b.çetin fakat parlak bir karanlık! Fakirlik Fanzin Faruk Nafız Çamlıbel Fasıl Fatih Fatih Güngör Fazıl Hüsnü Dağlarca Felsefe Ferdi Özbeğen Fetih Fetih Marşı Fetullah Gülen Fikir fikir-A'lar Fotoğraf freud freud aforizmalar freud sözleri Furkan Çirkin Furkan Özdemir Fuzuli Garib Garip Gazi Gece Gecemidir Geçici Aşk Gel Gör Beni Gelecek GEnçliğe Hitabe Gençlik Gerçek İman gerçek yüzü Geri Dönen Mektup Git Gitmek gitmek cesaret ister gizlenen gerçekler Gizli Aşk Gizlilik Politikası Gök Gök uyanık Gökkubbe göklerde -vahdetzâr-ı Yezdânı göklerde Allah'ın vahdet bahçesini Gölge Gölgeler (1933) MEHMET AKİF ERSOY KISSADAN HİSSE Gönül görkem ercan Gözler Gözlerin Gözlerin istanbul Oluyor Bİrden Gözyaşı Gregory Corso Gurbet Gül Gülce Gülhane Gülşen Günah Günlükler Günün Sözü Gür hisli gür imanlı beyinler Gürcistan Güzellik Haber HABERimiz oldu*haberİNİZ olsun... Hadislerde hüzün hakan gunday Hakan Yılmaz Hakikat Halil Cibran Halil Cibran Sözleri Halk Halk Şiiri Han Han Duvarları Han-ı Yağma Hapis Harun Yıldız Hasan Hüseyin Hasan Kaçan Hasret Hasta Hatıra Hayal Hayat Hayatı hayatın dini? Bu nasıl dar Haydar Ergülen Haydi Abbas Haykır! Kime HAYYAM dörtlükleri / tasarım: sevdakâr çelik HEDİYE HEDİYE şiiri oku HEDİYE nasıl verilir HEDİYE şiiri HEDİYE tebrikleri HEDİYE yayıları hediyerengi.com henry david thoreau Her KARİKATÜRÜN bir ÖYKÜSÜ vardır her yıldız Allah'ın cemaline bir pencere. Hızır Hiciv Hicran Hikaye Hikmet Hizmet Şartları Hoca Huysuz ve Tatlı Kadın Huzur Huzur Sokağı Hülya Hümeyra Hüseyin Nihal Atsız Hüsran Hüzün hüzün sözleri hüzünlü değilim gözüme toz kaçtı hüzünlü kek :) Hz. Hasan Hz. Hüseyin Hz. Muhammed hz. şems hz.mevlana i.tenekeci İbni Arabi İbni Ebid İbrahim Öksüz ibrahim sadri İbrahim Sadri ibrahim sadri şiirleri ibrahim tenekeci ibrahim tenekeci kimdir ibrahim tenekeci şiirleri İbretlik İclal Aydın İhsan Oktay Anar ikiyüzlü şiiri İlahi İlahi Manevi İletişim İlhan Berk İlim İman İmkansız Aşk İnanç inecek var İngilizce innAllahe meânâ insan İnsan insan kimdir İnsanoğlu iskender pala İskender Pala İskender PALA - Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk iskender pala kimdir iskender pala kitapları iskender pala sözleri İslam İslâmı uyandırmak için haykıracaktım.- HÜSRAN - MEHMET AKİF ERSOY GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İslâmı uyandırmak için haykıracaktım.- HÜSRAN - MEHMET AKİF ERSOY OSMANLICA OKU VE ANLAMI İslami İslamiyet İsmail Hakkı Demircioğlu İsmet Özel İstanbul İstanbul Türküsü İstanbul ve Aşk İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı İstek istibdat şiiri İstiklal Marşı itikadi hatalar izle Jack Kerouac Jacques Brel Janis Joplin Jim Jarmusch Julian Barnes Kabe Kadın Şair Kadın Şairler kadir mısıroğlu kadir mısıroğlu'nun mehmet akif ersoy yorumu kahbe düzen kahraman tazeoğlu kahraman tazeoğlu şiirleri Kahramanlık Kainat Kaldırımlar kalp kırığı Kalpsizler üzülemezler ki. Kan Kandil Kar Şiiri Kara Sevda Karadayı Karanlık Karga ile Gül Karikatür SERGİ _s.ç. Karşılıksız Sevgi Kasımpaşa Kategoriler Kavuşmak Kayra Keder Kefen Kenan Işık Kenan İmirzalıoğlu Kendi Sesinden kendini unutturmayan yazılar Kentleşme Kerbela Khalel Gibran Kıskançlık Kıssadan Hisse Kıyamet Kız Kulesi Kızılderili Atasözü kimdir Kimsesiz Mehmedlere kirpi şiiri Kitap İnceleme KİTAP-DERGİ-GAZETE_s.ç. Knut Hamsun Koca Kocakarı ile Ömer osmanlıca anlamı Kocakarı ile Ömer - Mehmet Akif Ersoy günümüz türkçesi Kocakarı ile Ömer - Mehmet Akif Ersoy şiiri oku Kocakarı ile Ömer günümüz türkçesi Konferans Konstantinos Kavafis Korku Köy Kullanıcı İstek Kulluk Kur'an Kur'an-ı Kerim Meali Kur'an-ı Kerim Tercümesi Kurban Kurban Bayramı kurban bayramı mesajları kurban bayrami kurbanlık Fiyatları Kuşku Kutlu Doğum kutlu doğum haftası Kültür Kybele Şiir Dergisi la tahzen Lâ tahzen Laff... lâkin? Hani sâhipleri yurdun? HÜSRAN SAFAHAT 7. KİTAP ŞİİRİ MEHMET AKİF ERSOY GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ ANLAMI VE OSMANLICA ANLAMI OKU Lale Lale Müldür Laleler Leila Kurbanova Leyla Leyla Onomay Lina Salamandre Lisan Loreena McKennitt Lou Reed Maggie Estep Maîşet kayd-ı can fersâsının mahkûm-ı Makale Mana Manevi Maphus Mapusluk Maraş mark twain Matem Mavi mavi gök orda mı Mehmet mehmet akif ersoy MEHMET AKİF ERSOY - ATİYİ KARANLIK GÖREREK AZMİ BIRAKMAK GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - ATİYİ KARANLIK GÖREREK AZMİ BIRAKMAK OKU MEHMET AKİF ERSOY - AZİM ŞİİRİ GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - AZİM ŞİİRİ MANASI ŞİİRİN YORUMU MEHMET AKİF ERSOY - AZİM ŞİİRİ OKU MANASI MEHMET AKİF ERSOY - AZİM ŞİİRİ OKU OSMANLICA MEHMET AKİF ERSOY - AZİM ŞİİRİ OSMANLICA ANLAMI MEHMET AKİF ERSOY - BİR GECE MEHMET AKİF ERSOY - BİR GECE ANLAMI MEHMET AKİF ERSOY - BİR GECE GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - BİR GECE OSMANLICA MEHMET AKİF ERSOY - BÜLBÜL MEHMET AKİF ERSOY - BÜLBÜL DİNLE MEHMET AKİF ERSOY - BÜLBÜL GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - BÜLBÜL OKU MEHMET AKİF ERSOY - CENK ŞARKISI MEHMET AKİF ERSOY - CENK ŞARKISI GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - CENK ŞARKISI OSMANLICA ANLAMI OKU MEHMET AKİF ERSOY - ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE MEHMET AKİF ERSOY - ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE OKU DİNLE İNDİR MP3 MP4 MEHMET AKİF ERSOY - ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE OKU MEHMET AKİF ERSOY - DURMAYALIM ŞİİRİ GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - DURMAYALIM ŞİİRİ OKU MEHMET AKİF ERSOY - DURMAYALIM ŞİİRİ OSMANLICA MEHMET AKİF ERSOY - EZANLAR ŞİİRİ GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ VE ANLAMI MEHMET AKİF ERSOY - EZANLAR ŞİİRİ OSMANLICA ANLAMI MEHMET AKİF ERSOY - EZANLAR ŞİİRİN YORUMU ANLAMI MEHMET AKİF ERSOY - HASBİHAL GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - HASBİHAL ŞİİRİ OKU MEHMET AKİF ERSOY - HASBİHAL ŞİİRİ OSMANLICA ANLAMI MEHMET AKİF ERSOY - HÜSRAN GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - HÜSRAN OKU MEHMET AKİF ERSOY - HÜSRAN OSMANLICA Mehmet Akif Ersoy - İnsan Şiiri Mehmet Akif Ersoy - İnsan Şiiri günümüz türkçesi anlamı Mehmet Akif Ersoy - İnsan Şiiri osmanlıca anlamı MEHMET AKİF ERSOY - İTİRAF ŞİİRİ OKU MEHMET AKİF ERSOY - İTİRAF ŞİİRİ OKU GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE MEHMET AKİF ERSOY - İTİRAF ŞİİRİ OSMANLICA ANLAMI MEHMET AKİF ERSOY - KOCAKARI İLE ÖMER ŞİİRİ GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - KOCAKARI İLE ÖMER ŞİİRİ OKU MEHMET AKİF ERSOY - KÜFE MEHMET AKİF ERSOY - KÜFE AAPÇA MEHMET AKİF ERSOY - KÜFE OKU MEHMET AKİF ERSOY - KÜFE OSMANLICA MEHMET AKİF ERSOY - KÜFE TÜRKÇE Mehmet Akif Ersoy - Mahalle Kahvesi günümüz türkçesi oku Mehmet Akif Ersoy - Mahalle Kahvesi osmanlıca anlamı Mehmet Akif Ersoy - Mahalle Kahvesi şiirin yorumu nedir MEHMET AKİF ERSOY - MEHMET ALİ'YE ŞİİRİ GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - MEHMET ALİ'YE ŞİİRİ OSMANLICA MEHMET AKİF ERSOY - SEYFİ BABA ŞİİRİ MEHMET AKİF ERSOY - SEYFİ BABA ŞİİRİ GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY - SEYFİ BABA ŞİİRİ OKU Mehmet Akif Ersoy Eserleri MEHMET AKİF ERSOY KISSADAN HİSSE GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ MEHMET AKİF ERSOY KISSADAN HİSSE OSMANLICA Mehmet Akif Ersoy Kimdir? Mehmet Akif Ersoy yazdığı meali neden yaktı? mehmet akif vaiz kürsüde mehmet akif ve abdülhamid han mehmet akif ve mezhepsizlik mehmet akif ve muhammed abduh mehmet akif yazdığı Kur'an mealini atatürk'e neden vermedi? mehmet akif'in itikadı bozuk muydu? Mehmet Besimi Okur Mehmet Kaplan Mehmet Önder mehmet şafi tanrıverdi mehmet tanrıverdi Mehmet Tokat mehmetçik MEhtap Mehter Mehter Marşı Mehteran Melankoli Melenkoli Memleket Merdiven Metin Kaçan Metinler Mevla Mevlana mevlana aforizmalar Mevlana Celaleddin Rumi Mevlana İdris mevlana şiirleri mevlevi Mevlid Kandili Mevsim MEzar Michael Winterbottom Mihriban Millet Mimar Sinan minel aşk Mona Roza Morrisey Muharrem Muharrem Ayı muhsin yazıcıoğlu Mukaddes Murat Göğebakan Murat Öksüz Murathan Mungan Murathan Mungan bazen murathan mungan şiirleri Mustafa Kemal Atatürk Mustafa Keser Mustafa Yıldızdoğan Mutluluk Mutsuzluk Mülümanlık Müslüman Müşfik Kenter Müzik NaaT Nan Gibi Nasihat nasrettin hoca aramızda Naşide Göktürk Naz nazan bekiroğlu nazan bekiroğlu kimdir nazan bekiroğlu sözleri Nazım Hikmet Nazım Hikmet Ran Nazım Ünal Yılmaz ne kadar basmakalıp bir görenek Ne lâhûtî sadâ "Allâhu ekber!" sarsıyor cânı.. Neal Armstrong Necdet Şen Necip Fazıl Necip Fazıl Kısakürek Necmettin Halil Onan Nedim Nef‘ī Nefer Nefis Nereye Gİdersen Git Nesimi Neşet Ertaş Nevzat Dündar ney Neyzen Tevfik Nfk Nicholas Sparks nihat behram nihat behram şiirleri Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Nizam Nur Nurullah Genç nükredit o azmin o sebatın dini MEHMET AKİF ERSOY O var O yerin gökten inen dini od kitabı od nedir OĞUZ ARAL oktay rıfat oktay rıfat horozcu oktay rifat Olgunluk Onbaşı muharrem Onur Sakarya Orhan Veli Kanık Oruç Osman Ebinç Osman Hamdi Osman Hamdi Bey osman yavuz inal KARİKATÜRLERİ osman yavuz inal ŞİİRLERİ Osman Yüksel Serdengeçti Osmanlı Otobiyografi Ozan Arif ozan ünsal oZMe Öğretmen Öğüt Ölüm Ömer Lütfi Mete Ömür Öykü Öyküler Öz Yurt özdemir asaf özdemir asaf şiirleri Özledim Özlem Özlemek Özlü Söz Pablo Neruda Para Parya Paul Moffat Paulo Neruda Pazar Pervane Peygamber Peygamberimiz pir celaleddin rumi Pisagor Politik R.E.M Ramazan Ramazan Bayramı Ramazan Şiirleri Ramiz Dayı Ramiz Karaeski rampada doç kurbanda koç Ramzan RAŞİT YAKALI Reis reklam Resimli Sözler Resimli Şiir Resimli Şiirler Reşat Nuri Güntekin rexcartoon _ sevdakâr çelik rina rina filmi rina şiir rina şiir sözleri Rind Risale Romantik Rozerin Atça Ruh rumi Rüya Rüya Pos(t)ası Rüzgar Saatleri Ayarlama Enstitüsü Sabah sabır Sacit Onan safahat Safahât sağa baktım Sakarya Sakarya Fırat Sakarya Türküsü Samatya Sanat Sanat Müziği Savaş Savaş Ay Sebep Seccaden Kumlardı Sefa Şenel Seher Vakti Selçuk Bekar Selçuk Küpçük Selçuk Yöntem Selim Temo Semah Semih Sergen senai demirci Seneler serdar tuncel Serdar Tuncer Serseri Servet Kocakaya Seslendirenler Sesli Edebi Sözler Sesli Hikaye Sesli Hikaye Dinle sesli şiir Sesli Şiir Dinle sesli şiir vakti Sesli Şiirler seslisiirvakti Sevda sevda sokağı sevdakâr çelik _ "bir deSEN çiz-ELim." sevdakâr çelik _ LAFmaTÖR'ünüz diyor ki: sevdakâr çelik _ÇİZinceLİKLE sevdakâr çelik _tiridine bandım şiirler sevdakâr çelik _YAZILAR sevdakâr çelik_ "bir SÖZ vardır bende benden içerü" sevdakâr çelik_FUTBOL Hikâyeleri sevdakâr çelik_şiirler ola... Sevgi Sevgili Sevmek Seyduna seyduna türküleri Seyyid Onbaşı sezai Karakoç Sıkıntı Sinan sinan yağmur Sinema Sis Siste Söyleniş Sitem Siyah gözlerine beni de götür Siyasi Sizden Gelenler Sohbet Sokak sola baktım; MEHMET AKİF ERSOY - HÜSRAN OSMANLICA ANLAMI TEFSİRİ ŞİİRİN YORUMU NE ANLATMAK İSTENİYOR Son Şiir Son Umut Sonbahar Sönmez Atasoy spor Stanislaw J. Lec Su Su Kasidesi sufi sunay akın sunay akın şiirleri Süleymaniye Süleymaniye Kürsüsünde Sürgün Svetlana Korkhina Şair Şair i Azam şairi azam Şairler Şarkılar Seni Söyler Şehir Şehit Şehri Ramazan şems şems ve mevlana şems-i tebrizi Şeyh Galip Şiir şiir güncesi Şiir İnceleme Şiir Kategorileri Şiir Tahlilleri Şiir Vakti ŞİİRLER Şirvan Çelik Şirvan Çelik Şiirleri Şirvan Çelik Zengin Tanıdığım İnsanlar tarık tufan tarık tufan şiirleri Tarih Tasa Tasavvuf tebrizli şems Tecrübe Tefekkür Tek ayak üstünde Telif Hakları Telif Hakları Sözleşmesi Tevfik Fikret Tophane Töre Traditional Tuncel Kurtiz turgut uyar Turku Tutku Tutunamayanlar Türk - İslam Türk Sanat Müziği Türk Sanat Müziği Dİnle Türkçe Olimpiyatları Türker Nuhut Türkü Uçurum Ufuk Uğur Arslan Uğur Işılak Uğur Kaynar Uğur Yıldırım Umut Usūlī Ülkü Ümit Ümit Yaşar Oğuzcan ümit yaşar oğuzcan şiirleri Ümitsizlik ünlü zatlar serisi _ sevdakâr çelik ünzile kaç koyun ediyor Üsküdar Üstad üzülme vahit akça KARİKATÜRLERİ vaiz kürsüde günümüz türkçesi vaiz kürsüde oku vaiz kürsüde osmanlıca oku ve anlamı vaiz kürsüde şiiri Vakit Vasiyet Vatan Veda Vedat Türkali Vehm video yagmur yagmur şiiri Yağmur Yağmur Kaçağı Yağmur Resimleri Yağmur Sesi Yağmur Sonrası Yağmur Şiiri Yağmur Ve Aşk Yağmur ve Sevgili Yahya Kemal Beyatlı Yahya Kemal Beyatlı Kendi Sesinden Yaiam Yalan Aşk Yalnızlık Yalnızlık kımıldar Yar Yar olmadın Yara Yaradan Yaralı Gül Yaren Yaş Yaşam Yaşlılık Yavuz Bülent Bakiler Yayıncılık Politikası Yaz yedinci kitap Yerden yükselip Yılan Yıldız Yılmaz Yılmaz Erdoğan Yılmaz odabaşı yılmazodabasi Yiğit Yokluk Yoksulluk Yol Youtube Yönetim Yunus Emre Yusuf Atılgan Yusuf Eradam yusuf hayaloğlu yusuf hayaloğlu şiirleri Yusuf Miroğlu Yusuf Ziya Yürek Yüz yüz lisan Zafer Ekin Karabay Zaman Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı zaman şiiri zarifoğlu zekeriya beyaz Zeminden yükselip Zihin Zindan Ziya Gökalp Ziyaretçi İstek Zor Aşk Zor Günler Zorluk Zulüm

Unordered List

Text Widget

Blog Archive

Alexa

mehmetakifersoymesnevileri. blogspot.com.tr
mehmetakifersoymesnevileri. blogspot.com

Definition List

Ordered List