"Kara sevda mı çekiyorsun yoksa?" diye soruyor annem. Sevdaların en karası değil belki...Ama evet, kara bir sevda!..
Üzgün bakıyor oğlunu seven gözleri. Biliyor çünkü, bunun hastalıkların en ölümcülü, en çaresizi olduğunu...Bir şey gelmiyor elinden.
Hem herkes de doktor, avukat, öğretmen, mühendis olacak değil ya, n'apsın, aşık doğmuş onun da çocuğu...
26 Ocak 2008 Cumartesi
ANNEMİ ÜZMEK İSTEMEZDİM AMA...HERKES DE DOKTOR, AVUKAT OLACAK DEĞİL YA!..
Etiketler:
Günlükler
21 Ocak 2008 Pazartesi
Veda
Tırnaklarımızdaki tütün kokusu
Yeşerdi gözlerimizde
ve kalbimizde...
Güray ONOK
Güray ONOK
Etiketler:
Janis Joplin,
Şiir
19 Ocak 2008 Cumartesi
Rüya Pos(t)ası
"Gözlerin gerçekte ne renk?" diye sordu. Az önce, aynı soruyu ben ona sormuştum ve "kırmızı" demişti. Gözlerinin kırmızı olduğuna inanmıştım. Şimdi, ona ne cevap verirsem vereyim inanmayacak...O halde, "sen nasıl istersen..."
- Mavi olmasın...Yeşil de olmasın...Bilmiyorum ki!..Seçeneklerim neler?
Ona sunacak seçeneklerim yoktu. Hem, ne sunarsam sunayım sonunda vazgeçecekti ve benim üstüme kalacaktı cinayet. Ne yaparsam, adil olmayacaktı! Başımı iyice kucağına gömdüm. Yeterince sokulabilirsem, yeterince koklayabilirsem, yeterince soluyabilirsem...Hayır! Hiçbir şey yetmez...Teslim olmaktan vazgeçmiştim ama tek başımaydım. Bu işgalden sağ çıkamayacaksam..."Yetiş bana!" dedim ve birden ayağa fırlayıp koşmaya başladım. Gelmedi peşimden. Koştum koşabildiğim kadar. Saatler mi, dakikalar mı? Belki de saniyeler...Artık başka bir ülkedeydim. Başka bir ülke, başka bir gün, başka bir şehir. Başa sarmak için güzel fırsat!
"Mavi, yeşil, ela ve kahverengi" dedim. Anlamayacağını biliyordum. "Babamın gözleri yeşil, annemin kahverengi, babaannemin mavi, dedelerimin ve anneannemin ela...Benim de bunların karışımı. Hala, gözlerime kimse bakmadığı için cevabı bilmiyorum..."
"Aynaya bakmadın mı hiç?" diye sordu. "Hayır." dedim. "Kim olduğumu görmekten korkuyorum." Bir an merakla baktı, sonra vazgeçti. Uzanıp göz kapaklarımı kapadı. "Sen korkuyorsan ben de korkmalıyım..."
- Mavi olmasın...Yeşil de olmasın...Bilmiyorum ki!..Seçeneklerim neler?
Ona sunacak seçeneklerim yoktu. Hem, ne sunarsam sunayım sonunda vazgeçecekti ve benim üstüme kalacaktı cinayet. Ne yaparsam, adil olmayacaktı! Başımı iyice kucağına gömdüm. Yeterince sokulabilirsem, yeterince koklayabilirsem, yeterince soluyabilirsem...Hayır! Hiçbir şey yetmez...Teslim olmaktan vazgeçmiştim ama tek başımaydım. Bu işgalden sağ çıkamayacaksam..."Yetiş bana!" dedim ve birden ayağa fırlayıp koşmaya başladım. Gelmedi peşimden. Koştum koşabildiğim kadar. Saatler mi, dakikalar mı? Belki de saniyeler...Artık başka bir ülkedeydim. Başka bir ülke, başka bir gün, başka bir şehir. Başa sarmak için güzel fırsat!
"Mavi, yeşil, ela ve kahverengi" dedim. Anlamayacağını biliyordum. "Babamın gözleri yeşil, annemin kahverengi, babaannemin mavi, dedelerimin ve anneannemin ela...Benim de bunların karışımı. Hala, gözlerime kimse bakmadığı için cevabı bilmiyorum..."
"Aynaya bakmadın mı hiç?" diye sordu. "Hayır." dedim. "Kim olduğumu görmekten korkuyorum." Bir an merakla baktı, sonra vazgeçti. Uzanıp göz kapaklarımı kapadı. "Sen korkuyorsan ben de korkmalıyım..."
Etiketler:
Öyküler
8 Ocak 2008 Salı
Güray Onok Artislik Olsun Diye mi Yazar?
9 yaşımı görseydiniz, kesin bilim adamı olacak bu çocuk derdiniz. 10 yaşımı görseniz, besteci olacağıma kesin kanaat getirirdiniz. 11 yaşım bi halta benzemiyordu, çeteler, sustalılar, yol kesmeler ve hesaplaşmalarla doluydu, hiç de umut vaad etmiyordu. 12 yaşımda, çok iyi bir tüccardım, size ihtiyacınız olmayan her şeyi satabilirdim ta ki aşık olana kadar. Aygül dedikten sonra, sadece aşık olabildim ve başka hiçbir şeye yaramadım...
Nobel konuşmamı da o günlerde hazırlamıştım. Nobel olmazsa Prix Medicis, o da olmadı gidip dünya kupasını çalacaktım. Dünya kupasını çalarken yakalanıp da ifade olarak nobel konuşmamı okuduğumu düşler ve gülerdim bol bol...Hayat, kimsenin elinizden alamayacağı çok güzel bir oyuncaktı...
"Sanat sanatçıdan yetenek değil yapıt ister" der Stanislaw Lec. Ben bunu hep yanlış anladım ve hala da bu yanlış anlama yüzünden keçi inadıyla başyapıtlar peşinde koşmaktayım. Hiçbir şey olmazsa da, ki bu hep göz önünde bulundurduğum bir seçenektir, Casanova'yı kıskançlıktan çatlatan bir oto biyografi yazarım, olur biter:"Madagaskar Çok Uzakta!" Bunu da Madagaskar'da yazmak konusunda kararlıyım...
Sinema da zamanında epeyce heyecanlandırmıştır beni. Almodovar için yazdığım 99 yıl süren bir saklambaç hikayem var. Bir gün, en azından afişini hazırlayıp sokaklara asacağım: "100...Bir Pedro Almodovar filmi...Yazan: Güray Onok" Eğer soygun planlarımı kusursuzlaştırabilirsem belki bir gün başka birine çektiririm. Yinede "Bir Pedro Almodovar Filmi" yazarım afişine...
Güray Onok, yazının cehenneminde terfi beklemeye devam ediyor...Rol kesiyor mu peki? Becerse, şüphesiz keserdi...Siz yapmaz mıydınız?..
Nobel konuşmamı da o günlerde hazırlamıştım. Nobel olmazsa Prix Medicis, o da olmadı gidip dünya kupasını çalacaktım. Dünya kupasını çalarken yakalanıp da ifade olarak nobel konuşmamı okuduğumu düşler ve gülerdim bol bol...Hayat, kimsenin elinizden alamayacağı çok güzel bir oyuncaktı...
"Sanat sanatçıdan yetenek değil yapıt ister" der Stanislaw Lec. Ben bunu hep yanlış anladım ve hala da bu yanlış anlama yüzünden keçi inadıyla başyapıtlar peşinde koşmaktayım. Hiçbir şey olmazsa da, ki bu hep göz önünde bulundurduğum bir seçenektir, Casanova'yı kıskançlıktan çatlatan bir oto biyografi yazarım, olur biter:"Madagaskar Çok Uzakta!" Bunu da Madagaskar'da yazmak konusunda kararlıyım...
Sinema da zamanında epeyce heyecanlandırmıştır beni. Almodovar için yazdığım 99 yıl süren bir saklambaç hikayem var. Bir gün, en azından afişini hazırlayıp sokaklara asacağım: "100...Bir Pedro Almodovar filmi...Yazan: Güray Onok" Eğer soygun planlarımı kusursuzlaştırabilirsem belki bir gün başka birine çektiririm. Yinede "Bir Pedro Almodovar Filmi" yazarım afişine...
Güray Onok, yazının cehenneminde terfi beklemeye devam ediyor...Rol kesiyor mu peki? Becerse, şüphesiz keserdi...Siz yapmaz mıydınız?..
Etiketler:
Günlükler,
Otobiyografi
2 Ocak 2008 Çarşamba
DERLEYİP TOPLAYALIM
Hayatta bir derdi olanlarla, hayatla bir derdi olanlar üç aşağı beş yukarı aynı kişilerdir. Çünkü hayat dediğimiz yer hep başkalarından ibarettir. Çok nadir de olsa sırtımı dönebilirim ben oraya. Bu; bir soba ve biraz da kestanem varsa eğer, güzel bir şey olabilir.
Hala kar yağmasını bekliyorum ama karın bana ne verebileceğini de bilmiyorum. Biraz daha sürerse bu kuru soğuk, sanırım mekan değiştirmem gerekecek. Zaten hep saplantılı bir insan oldum ama saplantılarımın dibine vuramadan alıp durdular benden onları. Gerçekten 'denedim' diyebilirim ama başarıp başaramadığıma dair kurduğum her cümle tahminden ibaret olur.
Geçmiş, şu an ve gelecek bu kadar özensizce dizilimişken ard arda tarihten dersler almak neye yarar ki?! Her mücadele en az bir insanla yapılıyorken ve her insan böylesine benzersizken, tecrübe dediğimiz şey sadece geçmişten bahsetmek olabilir...
Sabit değişken diye bir şey çalındığını hatırlıyorum kulağıma. Sanırım o benim...Değiştikçe sabitleşen sabitleştikçe değişen biriyim. Henüz dile gelmemiş fiillerin peşinde koşuyorum. Bu gerçekten size de tavsiye edebileceğim bir deneyim. Evrenin tüm uçlarına dokunabilmek! İşte bu!.. İnsanoğlunun yanlışlarını keşfetmek durmadan... Yanlış bir insanı doğrulamanın ne kadar zor ama uğraşılası bir şey olduğunu görmek, öğrenmek ve uygulamaya çalışmak! Ama hayat; yani başkaları girdikçe işin içine, sizin açmaya çalıştığınız çileyi oyuncak sanıp karıştıran afacan kediler, işte onlar, sevsem mi yoksa eğitmeye mi çalışsam, bunu düşünüp bir karara varamazken bu halin kendini durmadan çoğaltması! Ve benim yamalarımın, özensizce dikildikleri için durmadan patlayıp durması...İşte orası! Bakın, göreceksiniz...
Hala kar yağmasını bekliyorum ama karın bana ne verebileceğini de bilmiyorum. Biraz daha sürerse bu kuru soğuk, sanırım mekan değiştirmem gerekecek. Zaten hep saplantılı bir insan oldum ama saplantılarımın dibine vuramadan alıp durdular benden onları. Gerçekten 'denedim' diyebilirim ama başarıp başaramadığıma dair kurduğum her cümle tahminden ibaret olur.
Geçmiş, şu an ve gelecek bu kadar özensizce dizilimişken ard arda tarihten dersler almak neye yarar ki?! Her mücadele en az bir insanla yapılıyorken ve her insan böylesine benzersizken, tecrübe dediğimiz şey sadece geçmişten bahsetmek olabilir...
Sabit değişken diye bir şey çalındığını hatırlıyorum kulağıma. Sanırım o benim...Değiştikçe sabitleşen sabitleştikçe değişen biriyim. Henüz dile gelmemiş fiillerin peşinde koşuyorum. Bu gerçekten size de tavsiye edebileceğim bir deneyim. Evrenin tüm uçlarına dokunabilmek! İşte bu!.. İnsanoğlunun yanlışlarını keşfetmek durmadan... Yanlış bir insanı doğrulamanın ne kadar zor ama uğraşılası bir şey olduğunu görmek, öğrenmek ve uygulamaya çalışmak! Ama hayat; yani başkaları girdikçe işin içine, sizin açmaya çalıştığınız çileyi oyuncak sanıp karıştıran afacan kediler, işte onlar, sevsem mi yoksa eğitmeye mi çalışsam, bunu düşünüp bir karara varamazken bu halin kendini durmadan çoğaltması! Ve benim yamalarımın, özensizce dikildikleri için durmadan patlayıp durması...İşte orası! Bakın, göreceksiniz...
Etiketler:
Metinler
28 Aralık 2007 Cuma
2007 NASIL BİR YILDI ?
1995 ve 2001'in ardından 2007 de kendine özel bir dosya açıp anılarımda yer eden yıllardan biri oldu. ( Bu altı yıllık aralar rastlantı mı acaba?..) Genellikle; toprak insanı olmamdan kaynaklanan bir özellikle, mevsimlik yaşayan biriyimdir. Yazları durgun, kışları sessiz, baharlarda parlayan... Dört mevsim birden ritüelinden dışarı çıkınca da yıllık insan olurum. İşte 2007 böyle bir yıldı...
2006'nın sonunda kişisel on yıllık ilerleme raporumu halka açıklamış ve istikrardan yana olduğumu ortaya koyarak sivri uçlarıma ve demokrasi talep eden yanlarıma göz dağı verip susturmuştum. İstikrar için de 2007'yi gözden çıkarmıştım. Daha doğrusu baharlarını ve yazını. Ama kış da peşi sıra geliverdi işte, yapacak bir şey yok!
Yılın yarısını askerde geçirdiğim için o kısmı tamamen kayıp hanesine yazmak zor ama başka bir yılı harcamaktansa bu yılı harcamak fena bir fikir değilmiş...Bu sırada duygusal istikrarımı hiç ummadığım bir şekilde kaybedince sarsıldım biraz. Ama olasılıklar hanesinde bu ihtimale de yer verdiğim için beklenmedik bir şeydi diyemem...Alternatif planlarım işlemediği için biraz sıkıldım tabii. Yinede rotada olmayan limanlara uğramak zorunda kalmak pek çok şey kazandırdı diyebilirim...Mesela Akın, Ramazan, Necmettin ve Kenan gibi kişiliklerle karşılaşmak heyecan vericiydi...Heybeme pek çok şey koymamı sağladılar!
Bu yıl genel olarak zor sınavların kolayca verildiği bir yıl olarak kalacak hafızamda. Bedenimin ve ruhumun sınırlarını olabildiğince zorladığım ve sandığımdan daha güçlü olduğumu anladığım bir yıl olarak...Aslında buna gerek yoktu ama can sıkıntısından kaşınıp durdum.Teorik olarak oldukça iyi bir asker oldum. Elime geçen tüm talimnameleri okuyunca, geniş bir askeri bilgi arşivi kurdum. Yanaşık düzen, tek er ve manga eğitimlerinin neredeyse tamamını ezberledim.
Ama insan ilişkilerinde tökezlediğim yerler de oldu. Kredibilitem yerlerde sürünüyor şu ara ama en yakın zamanda itibarımı yeniden geri kazanmak için çalışmalara başlayacağım...
Bu yıl en çok dilime takılan parça Dr. Skull'dan "Kimi yedi seni, kimi sakladı, kimi beyaza boyayıp akladı, kimi yoluna yol oldu gitti, kimi kaçırdı seni ağladı" oldu. Ve tabii ki Nöbetçinin Türküsü! İlk kez Serdar'dan duyduğum "Gün gördüm, günler gördüm" de bozkır havasında fena gitmedi tabii...
Enkaz bir yıldan bile elde edebileceğim tüm cevheri elde etmeye çalıştım.
2006'nın sonunda kişisel on yıllık ilerleme raporumu halka açıklamış ve istikrardan yana olduğumu ortaya koyarak sivri uçlarıma ve demokrasi talep eden yanlarıma göz dağı verip susturmuştum. İstikrar için de 2007'yi gözden çıkarmıştım. Daha doğrusu baharlarını ve yazını. Ama kış da peşi sıra geliverdi işte, yapacak bir şey yok!
Yılın yarısını askerde geçirdiğim için o kısmı tamamen kayıp hanesine yazmak zor ama başka bir yılı harcamaktansa bu yılı harcamak fena bir fikir değilmiş...Bu sırada duygusal istikrarımı hiç ummadığım bir şekilde kaybedince sarsıldım biraz. Ama olasılıklar hanesinde bu ihtimale de yer verdiğim için beklenmedik bir şeydi diyemem...Alternatif planlarım işlemediği için biraz sıkıldım tabii. Yinede rotada olmayan limanlara uğramak zorunda kalmak pek çok şey kazandırdı diyebilirim...Mesela Akın, Ramazan, Necmettin ve Kenan gibi kişiliklerle karşılaşmak heyecan vericiydi...Heybeme pek çok şey koymamı sağladılar!
Bu yıl genel olarak zor sınavların kolayca verildiği bir yıl olarak kalacak hafızamda. Bedenimin ve ruhumun sınırlarını olabildiğince zorladığım ve sandığımdan daha güçlü olduğumu anladığım bir yıl olarak...Aslında buna gerek yoktu ama can sıkıntısından kaşınıp durdum.Teorik olarak oldukça iyi bir asker oldum. Elime geçen tüm talimnameleri okuyunca, geniş bir askeri bilgi arşivi kurdum. Yanaşık düzen, tek er ve manga eğitimlerinin neredeyse tamamını ezberledim.
Ama insan ilişkilerinde tökezlediğim yerler de oldu. Kredibilitem yerlerde sürünüyor şu ara ama en yakın zamanda itibarımı yeniden geri kazanmak için çalışmalara başlayacağım...
Bu yıl en çok dilime takılan parça Dr. Skull'dan "Kimi yedi seni, kimi sakladı, kimi beyaza boyayıp akladı, kimi yoluna yol oldu gitti, kimi kaçırdı seni ağladı" oldu. Ve tabii ki Nöbetçinin Türküsü! İlk kez Serdar'dan duyduğum "Gün gördüm, günler gördüm" de bozkır havasında fena gitmedi tabii...
Enkaz bir yıldan bile elde edebileceğim tüm cevheri elde etmeye çalıştım.
5 Aralık 2007 Çarşamba
CEVVAL

düşlerini
sulara bıraktığın
o kıyıda
beni dinamitliyor hayat
yüzeye vuruyorum
kimseye hayır demiyorum artık
ucuz etim yahnim soğuk façalarım kabuk tuttu...
GÜRAY ONOK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)