3 Ağustos 2007 Cuma

Dibe Vurmak!





Biz, kumarbazlar;
ceplerimizde As'lar, hileli zarlar,
düşlerimizde hayatı taşıdığımız için
ağır çektik diğer dünyalılardan...








18 Temmuz 2007 Çarşamba

Çocuklar peşime takılmasın da...

Ne zaman konuşmaya başlasam; özenle seçtiğim kelimeler için bile sözlüğe bakmaya gereksinim duyuyor buradaki çocuklar. Oysa ben neredeyse çözdüm onların dillerini. Yanlışlıkla Türkçe konuşsalar, yabancı bir dil gibi geliyor bana. Beni sevip sevmemeleri umrumda değil de, severlerse fena. Peşime takılırlarsa, hayat çok acımasız davranabilir onlara. Onlarsa, çok temizler henüz, ağızları ne kadar bozuk olsa da...

Kasaba kurnazı da olsalar, büyük şehrin ufacık tozları da olsalar; rüyalarını daha kundaktayken becermeye çalışır benim sırtımdan inmeyen dünya.

22 Haziran 2007 Cuma

YENİDEN BAŞLAYANLAR İÇİN BİSİKLET SÜRME TEKNİKLERİ

Yazmaya zaman aramaktan vazgeçince artık neredeyse ağzına kadar dolduğunu farkettim sürahinin. Dökülsün, taşsın hatta kırılsın diyordum ki içim el vermedi. Ben de biraz da ağırdan alan sevgili edasıyla sadece yanağımdan öpmesine izin veriyorum şimdilik. Tabi çoğunluk mecburiyetten böyle, yoksa çoktan altına yatardım kuytu bir köşede. Şimdilik seviyeli beraberliğe devam. Nişanı atmazsa nazımdan bıkıp hayırlı bir yuva da kurarız belki.

Çocukken, anneannemin bahçesindeki fırının damından karşı tepelere bakardım. O tepeler yunanistan sınırları içinde, yunanistan da dünyanın sonu gibi bir şeydi benim gözümde. Oraya gitmek gelirdi de içimden, tam ters yöne bakıp uçsuz bucaksız ovaları gördüğümde "biz ayrı dünyaların insanlarıyız" derdim. Zamanla aynı şeyi Anadolu için de düşünür oldum. Sonunda da ait olamamak duygusu/burukluğu/acısı hayatımın gerçeği oluverdi. Çocukluğumun, dolayısıyla hayatımın % 99'unu geçirdiğim yerlerin şimdiki haline bakınca ait olamamak mutluluğa dönüşüyor. İstanbul'lu olduğumu da(daha doğrusu kendime bula bula bir burayı o da kağıt üstünde vatan ilan etmek zorunda kalışımdan) ancak askere gelince farkettim. Ancak buradaki çoğunluğun nüfus cüzdanlarındaki memleketlerini neredeyse hiç görmemiş olduklarını fark edince içimden tekmilimi "Güray ONOK, İTHAKA" diye vermek geçiyor...

"Yazmak için yaşamak"

***

Yazının keşfedilebilir bir şey olduğuna inanırım. Keşfetmek için de öncelikle hareket, sonra da seyahat etmek gereği olduğu da aşikar. Şimdi, aralarında seyahate çıktığım insanların her biri de birer keşif benim için. Genellikle, benimle yeni tanışan insanların çekimserliğini taşıyorlar üzerlerinde, sevip sevmemek konusunda kararsızlar. Yinede sık sık paslaşıyoruz. Dünyanın düz olduğu zamanlardan kalma çocuksulukları umut dolduruyor içime. Mutsuz olsaydım, muhakkak mutlu ederdi bu beni.

***

Sık sık sağa sola attığım ve atar atmaz unuttuğum yazılarımdan birine rastladım geçenlerde. Şöyle bitiyordu:"üzgünüm dostlarım. beklemeye mecburuz, karşılıklı iki kadeh tokuşturmak için, cehennemin görüş günlerini..."

2 Haziran 2007 Cumartesi

Marifet

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada

Ama biçimine getirip ezerlerse

Güzel kokmak

Kekik misali

Lavanta çiçeği misali

Fesleğen misali

Itır misali

İsâ misali

Yunus misali

Tonguç misali

Nâzım misali

Bedri Rahmi Eyüboğlu

11 Mayıs 2007 Cuma

EDEMEDİYSE DE BİR ÇOK ŞEY, BOŞ BOŞ UZAKLARA BAKMAK ADAM EDECEK GİBİ BENİ...

Boşluğun, düzlüğün, hiçliğin, hiçbir şey ve hiçkimsesizliğin uydurma karşılıkları varmış sözlüğümde. Şimdilerde geçmişten kalma pek çok hatam gibi bunları da düzeltiyorum...

Günler değil haftalardır tek bir damla yağmurun düşmediği buralarda bilmem ne köyünün yağmur duası yapacağını duyar duymaz koşarak oraya gidesim geldi ama yabancıları buralarda nasıl ağırladıklarından emin olamadığım için daha bildik kapılara yöneldim....

Kaybolmayacağımı biliyorum. Yerdeki ayak izlerini takip ettiğim sürece en azından bir cesede rastlama ihtimalim var. Hayatın basit ama dokunulmaması, düzeninin bozulmaması gereken hayaller bütününden oluştuğuna inanmamı sağlayacak pek çok delilim olsa da jüri tam bir uzlaşmaya varmadığı sürece kurcalamaya devam etmeye niyetliyim...

26 Şubat 2007 Pazartesi

ELDEN GELDİĞİNCE

Dilediğin gibi kuramıyorsan hayatını
hiç olmazsa şunu dene
elden geldiğince: Rezil etme onu
kalabalığın sürtüşmelerinde
koşuşturmalarda, gevezeliklerde.

Rezil etme onu, sürükleyerek,
dolaştırarak, teşhir ederek öyle,
yabancı bir yüke dönüşünceye kadar
o gündelik budalalıklarında
ilişkilerin ve alışverişlerin.

Konstantinos Kavafis