28 Şubat 2011 Pazartesi

Ş i i r v e Ö y k ü

Genelde bir yazıya sonuç cümlesi ile başlanmaz ya bu sefer böyle olsun: hem öykücü hem de şair olarak anabileceğimiz nadide isimlerden biri Can Bartu’dur ! Neden mi? Çünkü aynı anda hem düz yazı hem de şiirin üstesinden gelebilmiş biridir o. Üstelik tek bir satır bile yazmayarak.




Futbol şiirdir. Basketbol ise düz yazı. Futbolun şiirselliği; kendi içindeki adaletsizlikten, isyandan ve barındırdığı hırstan gelir. Basketbol ise çoğu zaman kağıt üzerinde üstün olanın kazandığı bir spordur. Şair futbolcular ve öykücü basketbol oyuncularının arasındaki temel fark şair futbolculardaki tembellik ve ilhamdır. Bu tarz oyuncuları saydığımızda bu hemen ortaya çıkar. Örneğin; Maradona, Pele, Paul Gascoigne, Gheorge Hagi, Sergen Yalçın bu tarz oyunculardır. Sahanın içinde çoğu zaman yürürler ama o şiirsel anı yakaladıklarında yapamayacakları şey yoktur. “Şiir gibi futbol” tanımlamasının sorumlusu bu tarz oyunculardır. Oynanış tarzı nedeniyle futbol, bu tarz oyuncular çıkarmaya devam edecektir.



Bu futbolcuların yanına dünyaca ünlü basketbol oyuncularını koyduğunuzda fark çok daha net bir biçimde ortaya çıkar. Örneğin, gelmiş geçmiş en iyi basketbol oyuncusu olarak gösterilen Michael Jordan’ın basketbol sahasının içinde tembellik ettiğini düşünebiliyor musunuz, ya da karşı takım hücumdayken savunma yapmadığını. Elbette böyle bir şey söz konusu olamaz. Ne Michael Jordan’a ne Shaquel O’Neil’e ne de Allan Iverson’a böyle bir ayrıcalık tanınmaz.



Elbette basketbolda da savunma yapmayı sevmeyen oyuncular vardır, ancak bu tarz oyuncuların yıldız statüsüne erişmesi mümkün değildir. Oynanış tarzı ve kuralları nedeniyle iyi bir basketbol oyuncusunun sahanın içinde her şeyi yapabilmesi gerekir: ribaund almak, top sürmek, şut atmak gibi… Futbol için buna gerek yoktur. Santrafor gol atmakla, kaleci kurtarmakla yükümlüdür. Defans oyuncusunun gol pası vermesi beklenmez, bu orta saha oyuncularının işidir.



Cemal Süreya, bir şiirin güzel olması için bir yerinin, bir dizesinin güzel olmasının yeterli olabileceğini söyler. Geri kalan kısım vasatı aşsa kafidir. Şair futbolcuların tam olarak yaptıkları da budur zaten. Bir görevi hakkıyla yerine getirirler ve başka görevlere pek de iştahla bakmazlar. Sahi, Tanju Çolak’ı izleme fırsatı bulanlar; sahanın içinde, onu hiç gol pozisyonları dışında bir şeyler yapmaya çalışırken hatırlıyor musunuz? (Hayrettin’i yumruklamasını bir kenara bırakırsak tabii…)



Şüphesiz, basketbol oyununun içinde de yetenek ve yaratıcılıktan ve bunların geliştirilmesinden söz edebilir, bu yönde, aslında onların da şair futbolcularla aşık atabilecek yeteneğe sahip olduklarını söyleyebilirsiniz. İşte burada edebiyata bir geçiş yapıp şiir ile düz yazı arasındaki unvan yarışında, düz yazının neden hep mağlup olmaya mahkum olduğundan bahsedebiliriz. Düz yazı tıpkı basketbolda olduğu gibi bir süreklilik gerektirir. Tek bir öykü ya da roman yazarak kalıcı olmayı başarabilmiş bir yazar tanımıyorum. Oysa Ahmed Arif tek bir şiir kitabı ile Türk şiir dünyasının unutulmazları arasına girmiştir.









Burada futbola bir parantez açarak Maradona’nın kaç sezon Maradona gibi oynayarak futbolun efsaneleri arasına girdiğini hatırlamaya çalışırsak, 86 dünya kupası ve Napoli yıllarının (bir kısmı sadece) ötesinde pek de kayda değer başarılar bulamayız. Ya da Sergen Yalçın’ın kaç maçta Sergen Yalçın gibi oynadığını hatırlamak pek kolay olmaz. Bunun yanında Michael Jordan, Allan Iverson ve benzeri pek çok yıldız oyuncu zaman zaman haftada üç,dört maç yaparak ve bu maçların pek çoğunda tüm gayretlerini sahaya yansıtıp belirli bir istikrar yakaladıkları için süper yıldız olarak anılırlar.



Öykü ve şiir için de aynı şey söz konusu değil midir? Yeni bir öykücüye, iyi de olsa hep gelecek vadeden yazar yakıştırması yapılırken daha ilk kitabında bir şair için “şimdiden şiiri olgunlaşmış” eleştirisine çok şahit olmuşumdur. Bunun ayrımcılık ya da haksızlık olduğunu da düşünmüyorum.



Stanislaw J. Lec; “sanat sanatçıdan yetenek değil yapıt ister” diyor. Bu daha çok öykücüler için geçerli olsa gerek. Şiirse bu konuda diğer tüm yazın türlerine göre daha alçak gönüllüdür. Örneğin; Shakespeare’in Soneleri, Rimbaud’nun Cehennemde Bir Mevsim ve Illuminations’ı, Leautreamont’un Maldoror’un Şarkıları onları unutulmaz yapmaya yetmiştir. Oysa bir ya da hadi biraz iyi niyetli olalım birkaç öykü ya da romanla bunu başaranların sayısı çok azdır. Şiir düz yazıya burada çok fiyakalı bir çalım atar.



Şiir yazmak futbol oynamak ise öykü yazmak basketbol oynamaktır. Birinde tembellik ve yetenek sizi kurtarmaya yeter, diğerinde ise sürekli kendinizi geliştirmeniz ve yeni ürünler vermeniz gerekir. Tembellik şiirin özüdür, çünkü ancak tembel insan zamanın aslında ne kadar yavaş aktığını görebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder