7 Ekim 2007 Pazar

Tarihten Yapraklar...

UYKUSUZ

-I-
gecenin karanlığında
hummalı bir mihraptı yüzün
ve ardından beceriksiz bir şair gibi
kafiye yapmadım hüznü.

kenti yakmayı düşledim.
düşündüm,düşündüm,düşündüm.
düşüncelerimi geceye gömdüm.

şaraba da battım
günaha da..

soruşturdum sevdayı:
çekip alabilir miyim teninden dünyayı?
o an,
kentin bütün caddelerinde
trajik bir kar yağışı
her şeyde bir donma telaşı.

kristalleşen günlerdi.

humma hileli bir zardı
hayatımın riskli köşelerinde.
karanlık ve sen
inatlaşan iki ucu bu yalnızlığın
karanlığa inat
sen yapraklarını kapamadın
ben uyumadım.

-II-

koridorlar hep pencerelerde biterdi
pencereler saçlarını severdi
uykusuz bedenim demirlerken
o nemli köşelere
uzaktan uzağa hep seni izlerdi.

o günlerden geriye
bir 'hayat üzerine tarihi yanıtlar' kaldı

bir de
uykusuz çocuklar geceden iltica etti...

Güray ONOK


Tam bir tarih veremeyeceğim ama muhtemelen 96-97 yılları idi. Aylardan da Mart ya da Nisan. İnatla ceket giymediğim, sadece okul gömleğiyle İstanbul'un bütün limanlarını, kütüphanelerini, birahanelerini, ganyan bayilerini ve bilardo salonlarını dolaştığım soğuk bir kışın ardından ilkbahar göz kırpmaya başlamıştı..."Soruşturdum sevdayı: / Yozgat'tan sarışın çıkar mı?" idi şiirin o bölümü uzunca bir süre...Ne kadar iyi ya da kötü olduğundan daha da önemlisi bu şiirin, beni o sonsuz koridorlar boyunca uçan bir halı gibi havada taşımasıydı. Ayaklarım yere değdiği anda büyü kayboldu zaten. Birine aşık olmaktan çok daha önemlisinin birini kırmamak olduğunu yıllar sonra öğrendim. Ama hala beceremiyorum...N'apıyım? İnsanım işte...

SEVERİM MACHADO'YU TANISAYDI O DA BENİ SEVERDİ...

"Sevilla'da bir avludan anılar çocukluğum
ve limonların olgunlaştığı aydınlık bir bahçe;
Kastilla topraklarında yirmi yıl gençliğim;
anımsamak istemediğim bir takım hadiseler
hikayemse.

Ayartmadım kimseyi, düşmedim arsızlığa
-tanırsınız bakıp gariban duruşuma-,
açtım sinemi sevda oklarına
ve gönül verdim gönülden anlayana.

İflah olmaz devrimci kan akar damarlarımda;
oysa dizelerim fışkırır durgun pınarlardan;
ve yolunu yordamını kendince bilen bir insan dışında
iyi bir insanım herhal, mecaza gerek kalmadan."

ANTONİO MACHADO (Portre adlı şiirden)

6 Ekim 2007 Cumartesi

BEN O YAZDAN SAĞ ÇIKTIM

Yazmak üzerine düşünsem de zaman zaman, yazacağım şeyler üstüne düşünmem pek. Yazarım, ondan sonra üzerine düşünürüm. İlhamla sezginin garip bir kesişmesi vuku bulur sık sık yazdıklarımda.

Acıkır’da uzaklara bakarken dilimden dökülen “Ben o yazdan sağ çıktım” cümlesi şimdilerde vücut buluyor yavaş yavaş hayatımda. Dirilip ayağa kalkıyor.

Bir şeylerin ters gittiği kesindi. Yani onca mucize olası olamazdı. Hiç de azim göstermeden başardığım ya da özel bir azim göstermeksizin başardığım onca şeyin, bir şeylerin bedeli olması olasılığı aklımdan geçmedi değil. Hayatımın özel ve geri dönüşü olmayan bir noktasına yuvarlandığımın da farkındaydım. Yinede biraz fazla zalimceydi her şey. Belki de zalimliğin ne olduğunu daha önce görmediğimden böyle düşünüyorum.

Ben o yazdan sağ çıktım. Bunu başarmam gerekiyordu ki yaptım. Çölün hayatımdan alıp götürdükleri hayati kayıplar mı? Buna cevap veremem şu an. O kum fırtınalarında aldığım hasarın, adına kalp dedikleri organımı şekle mi soktuğunu yoksa iyice hırpaladığını mı anlamam için yeniden sezginin ilhamla buluştuğu bir noktada dilimden dökülecek kelimelere ihtiyacım olacak gibi…

Bir gün bir şey isterim diye umuyordum. Bunun olmasını çok istiyordum. Ama istemek, başaramadığım tek eylem belki de. Bu kadar iddialı söylememin nedeni bu cümleyi, o kum fırtınalarından da sert fırtınalardan geçtiğim içindir. Aslında kaybolmak ve bir daha asla canlı ele geçmemek için peşinden koştuğum o fırtınalar beni yaşamaya mahkum etmişti ve ben o zamanlar buna da zalimlik demiştim. Ah! O kadar güzel çocuktum ki o zamanlar…Hatta haksızlığa uğradığımı bile düşünürdüm o günlerde.

-Şimdi?

-Şimdi, çok sessiz ve akla ziyan bir kabullenişim. Yabancı dile umarsız diye bile çevirebilirsiniz. Neremi çevirirseniz çevirin sıkılır atarsınız beni. Çünkü ben çok şekilsiz bir oyuncağım.

16 Eylül 2007 Pazar

Bu kalabalığın ve bunca yalnızlığın, çaresizliğin, susamışlığın, susuz kalmışlığın içinden bir avuç insanı koyup cebime yeniden yollara düşüyorum ama bu sefer yerleşmek için; kendi hayatımın, kendi bahçemin tenhalığına, sessizliğine ve rahatlığına...Bir fincan kahve! Başka bir şey istemiyorum...

8 Eylül 2007 Cumartesi

ARTURO BANDİNİ! GEL KURTAR BENİ!..

Çöle baktım. Çölü seyrettim uzun uzun. Çöle bulandım, çöl oldum... "Dudaklarım neden çatlak?" diye sordum. Bu soruyu ancak ben sorabilirdim, sırf bu yüzden sordum. Oturdum ve 'uyuma beni!' diyen gecelerle uykusuzluğumu tokuşturdum. Gel ve beni buradan çıkar Bandini! Eseri olalım esiri olmadıklarımızın...
Yeryüzündeki bütün vakitleri değil belki, ama bütün akşamları anımsamak isterdim.

3 Ağustos 2007 Cuma

Dibe Vurmak!





Biz, kumarbazlar;
ceplerimizde As'lar, hileli zarlar,
düşlerimizde hayatı taşıdığımız için
ağır çektik diğer dünyalılardan...