15 Mayıs 2010 Cumartesi

alzheimer'dan çok korkuyorum

bunama ya da alzheimer ne şekilde adlandırırsak adlandıralım kişinin yakın geçmişini unuturken yaşamın daha uzak dönemlerini daha net hatırlayabildiğini belirtiyor konunun uzmanları .örneğin hayatın ilk yirmi yılı daha net anımsanırken daha dün ne yaptığınızı, az önce nereye gitmek için yola çıktığınızı falan unutmuş şaşkın bir halde kalakalıyorsunuz. evinin yolunu bulamayan ihtiyarlar, çocukluğa ait saçma sapan bir anıyı tüm ayrıntılarıyla ve daha önce defalarca anlattığını unutup tekrarlayıp etraftakilere bıkkınlık verebiliyor. çocukluk ve aile ile geçen kısımları neyse de ilk aşkı, uğradığım ihanet ve hayal kırıklıklarını,kısaca unutmak için onca çabaladığım birbirinden iç bunaltıcı sürü sepet detayı bik bik anıp durmak lanetlenmek demek. ahh hele ki seninle otuzuncu doğum günümden sadece bir iki gün önce tanışmışken. kalan günlerimi sadece seninle dolu geçirmeyi ve gerçek aşk denen lütfun farkında olarak yaşlanmayı istiyorum. her gün adını söyleyebilmeyi ve adını söylerken yüzümün huzurla ışıldamasını. seninle yaşlanırken diğer her şey silinip gidecek. kapıları kapatan benim. içeride tek sen kal diye..

4 Mayıs 2010 Salı

Rüya Çevirileri / nisan 2010


Bir ülkeden bir başka ülkeye, kaçabileceğim bir yer varmış gibi sanki; havaalanlarında, üstüme tüm şüpheleri yıkarak, ‘Ahh! Ne  mümkün havalanmak!..’ diye şakıyarak, o kapıdan bu kapıya elletip duruyorum yerlerimi…
Camdan bakınca dünya bembeyaz. Kar mı bu? Yoksa, kim boyamış yeri göğü?..
Nihayet azalırken her şey, yani kapılar ve tüm bu bürokrasi,  yüzümde hissediyorum serinliğini, hayat çok uzakta olamaz!
Rüzgarın biz rüyalılara pazarladığı kar taneleri yüzümüze bir gülüp bir kaçarken, ‘buyrun beyefendi.’ diyor, cop memeli erkek gibi çirkin bir kadın görevli. Buyuruyorum ben de çekine çekine.
Kırmızı bir su akıp duruyor metal bir küvette. ‘Buyurun.’ diyor yeniden. ‘Buradan mı?’ diye soruyorum ben de. ‘Buyurun’ diyor ve copunu kalçalarımı tehdit edercesine sallıyor. Buyuralım bakalım deyip kendi kendimi de şaşırtarak adım atıyorum kırmızı suya, ki ‘korkmayın, sadece dezenfektan’ diyor iki adım arkamdaki maymun güzeli. Birden zıplayıveriyorum, bacağıma sürtünen şeyin sürpriziyle. Bir bakıyorum valizli bir deniz aslanı. Bir piposu eksik diyorum, cümlem bitmeden eşi geçiyor önüme. Ulan hayvan olmasanız hayvan derim de, hayvansınız zaten. Yok arkadaş, dünyalılar bilmiyor sıraya girmeyi!.. Bir bizim tür ya da memleket değil…
Neyse, yapacak başka şey yok, ben de peşlerinden. Ah, bir neşeliler bir neşeliler ki şu deniz aslanları, hani, kör olsan masmavi deniz sanacaksın. Bir adım bele kadar, bir adım omuz… ‘Eee, hadi! Sok başını.’
Yok daha neler!?..