‘Karanlıksın ve her şeyden çok korkuyorum senden’ dedi adam. ‘Karanlıksın ve her şeyden çok korkuyorum senden’ dedi kadın. Gece, küstahlığı ile geçiştirmeyi denedi bu anı. Kadınsa tutsaktı inançlarına ve susmak hususunda diretti. Adam, bir sigara yaktı ve usulca bıraktı ruhunu kadının ellerine. Kadın bunun farkına varmadı. ‘Keşke’ dedi adam, ‘ Keşke her hangi bir şey seni keşfetmek kadar güzel olsa… Senin renklerin var, ellerin var…’ dedi adam. ‘ Senin yağma görmemiş bir halin var ve sakinsin bir dağ gölü kadar. Keşke sen bunun farkında olsan’
Kadının elleri adamın ruhunun farkına vardı. Ruhu sardı, öptü ve saçlarına bir toka gibi iliştirdi kadın. ‘Nasıl, yakıştı mı?’ diye sordu adama. Adam sigaranın dumanıyla bir perde çekti aralarına ve sustu. Kadın ruhu saçlarından çıkardı ve avucunda iyice sıkıp, kırıştırıp adama geri uzattı. Adam ruhunu aldı ve fark ettirmeden kadının gözlerine sakladı. ‘Karanlıksın ve her şeyden çok korkuyorum senden’ dedi kadın. Adam, sigarasını söndürdü ve ‘Keşke’ dedi. ‘Keşke bir gün batımı kadar kısa sürseydi her şey’ diye ekledi ardından.
Kadın makul bir insandı. ‘Belki de öyleydi de biz farkına varmadık’ dedi. Israrla kederine afyon üflüyordu kadın adamın. Adam bundan rahatsız oldu. Oturduğu yerden kalktı, kapıya doğru yürüdü. Tam paltosunu alıp çıkıyordu ki kadın tüm karanlığı ile yanında bitiverdi. Dudaklarıyla adamın dudaklarını esir aldı. Sanki bir ödülmüş, bir hediyeymiş gibi sundu kendini. Adam yeterince düşmüştü. Kendi kendisine bile kefil olamazken, ne zararı olurdu ki bu hediyeyi kabul etmenin?! Kabul etti ve sermayesinin son bir kaç kuruşunu da o evde, o kapının önünde, terler içinde, titreye titreye bıraktı...
Şu benim metinleri ve şiirleri bi zahmet blogundan kaldırsan...
YanıtlaSil