[...Kahvede kahvecinin oğlu ve bulmaca çözen iki ihtiyardan başka kimse yoktu. Yarım akıllı bir çocuktu, ocağın arkasında durur, hep önüne bakar, bulaşıkları yıkardı. Hiç konuşmamışlardı. 15-16'sında vardı ama aklı 9'dan yukarı değildi. Ara sıra görürdü adam, sevimli çocuktu, hep gülümserdi. Çayı getirdi ama gitmiyordu. "N'oldu lan?" dedi adam, "Dikildin başıma." "Abi" dedi çocuk, "Ver elini öpeyim" İhtiyarlar bulmacayla uğraşıyorlardı. Adam şaşırmıştı, bakakaldı. "Abi" dedi çocuk, "Sakın babama söyleme ama gidiyorum ben." Adamın eline yapıştı. "Ver elini öpeyim, hakkını helal et." "Ne hakkı oğlum!" dedi adam, elini çekmeye çalıştı. "Nereye gidiyorsun?" "Korsika abi" dedi çocuk, "Oraya. Gece kaçıcam." "Ne var oğlum orada?" dedi adam. "Korsanlar var abi." dedi çocuk, "Korsan olcam ben. Karar verdim." Adam gülmek istedi, gülemedi. İçinde bir şeyler burkuldu, unuttuğu bir şeyler, kütür kütür burkuldu. Çocuk elini kapıp öptü. "Abi" dedi çocuk, "Gelirsen..." Sustu. "Merak etme." dedi adam, "Sen gittiğinde ben orada olucam." Birden çocuk koşup ocağın arkasında bir yere saklandı, babası gelmişti. Yinede gülümsüyordu. Babası yaşadıkça orada bulaşık yıkayacaktı. Bu iyice dağıttı adamı. 'Boşver' dedi sonra kendi kendine, 'Deli işte.' O geceden sonra çocuğu bir daha kimsenin göremeyeceğini henüz bilmiyordu. Pet şişeler ve tahtalardan gizlice yaptığı salla denize açılacak, ertesi gün cesedi kıyıya vuracaktı...]
Emre Gürdal, Kayıp.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder