UYKUSUZ
-I-
gecenin karanlığında
hummalı bir mihraptı yüzün
ve ardından beceriksiz bir şair gibi
kafiye yapmadım hüznü.
kenti yakmayı düşledim.
düşündüm,düşündüm,düşündüm.
düşüncelerimi geceye gömdüm.
şaraba da battım
günaha da..
soruşturdum sevdayı:
çekip alabilir miyim teninden dünyayı?
o an,
kentin bütün caddelerinde
trajik bir kar yağışı
her şeyde bir donma telaşı.
kristalleşen günlerdi.
humma hileli bir zardı
hayatımın riskli köşelerinde.
karanlık ve sen
inatlaşan iki ucu bu yalnızlığın
karanlığa inat
sen yapraklarını kapamadın
ben uyumadım.
-II-
koridorlar hep pencerelerde biterdi
pencereler saçlarını severdi
uykusuz bedenim demirlerken
o nemli köşelere
uzaktan uzağa hep seni izlerdi.
o günlerden geriye
bir 'hayat üzerine tarihi yanıtlar' kaldı
bir de
uykusuz çocuklar geceden iltica etti...
Güray ONOK
Tam bir tarih veremeyeceğim ama muhtemelen 96-97 yılları idi. Aylardan da Mart ya da Nisan. İnatla ceket giymediğim, sadece okul gömleğiyle İstanbul'un bütün limanlarını, kütüphanelerini, birahanelerini, ganyan bayilerini ve bilardo salonlarını dolaştığım soğuk bir kışın ardından ilkbahar göz kırpmaya başlamıştı..."Soruşturdum sevdayı: / Yozgat'tan sarışın çıkar mı?" idi şiirin o bölümü uzunca bir süre...Ne kadar iyi ya da kötü olduğundan daha da önemlisi bu şiirin, beni o sonsuz koridorlar boyunca uçan bir halı gibi havada taşımasıydı. Ayaklarım yere değdiği anda büyü kayboldu zaten. Birine aşık olmaktan çok daha önemlisinin birini kırmamak olduğunu yıllar sonra öğrendim. Ama hala beceremiyorum...N'apıyım? İnsanım işte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder