Mick Davis'in Modigliani'sini nihayet izledim. Andy Garcia'nın Modigliani'si de denebilir, ya da amerikalıların Modigliani'si...Bir önemi yok! Bence hepsi aynı! Yani film bende pek bir şey bırakmadı.
Jeanne'ın anlatıcı olması güzeldi ama Picasso belki de ilgi çeksin diye gereğinden fazla ortalıktaydı!.. Mesela bu konudaki en önemli yanlışlık Modigliani'yi Renoir'a götüren Picasso değil. Tamamen uydurmaca bir sahne o. Ve de Modigliani'nin hayatında öyle çok da yer kaplamamasına karşın her olayın ucundan köşesinden Picasso'ya bağlanıp durdu öykü. Çok sıkıldım bu durumdan. Yani Picasso olmasa kimse siklemeyecek sanki Modigliani'yi. Hadi oradan!.. diyorum kibarca. Zaten Picasso'dan hiç mi hiç hazzetmem. Ne zaman kaybolacak bu adam ortalıktan deyip durdum ama hep oralarda kaldı. Modigliani ölünce bile onu gördük.
Maurice Utrillo ise bence hikayede oturması gereken yere oturtulmamış. Gerçi Montparnasse 19'da da yer etmezdi ama...
Yinede Modigliani'nin sanatı ve kişiliği üzerine çok daha fazla şey söyleyen bir film Montparnasse 19. Mick Davis'in Modigliani'si çok amerikan sineması kokuyor. İyi sahneler var mı, var tabii... Ama onlar bu biyografiyi kotarmaya yetmiyorlar ve de açık yüreklilikle söylerim ki Montparnasse 19'un finali düşünüldüğünde Mick Davis'in finali daha iyi ama filmin en çok aksayan tarafı da orada ortaya çıkıyor: bu modigliani ile Jeanne'ın öyküsü olmaya çalışan ama onların aşklarına dair çok da şey söylemeyen bir film. Bunun yerine Montparnasse 19 gibi Modigliani'nin öyküsü olsaymış daha iyi olurmuş diyor insan.
O rolde görmeyene kadar Andy Garcia'nın iyi bir seçim olduğunu düşünmüştüm ama sanırım biraz da ona verilen mizansenlerden dolayı pek Modigliani'yi giyememiş üzerine. Bunu kaçırılmış bir fırsat olarak görürüm.
Neyse, hayatımda hem de dolarlar sayarak kitabını aldığım tek ressam, Modigliani'yi anlatan bu film hayatımdan iki saat götürdü...Sizin de götürebilir isterseniz. Ya da Montparnasse 19'u izlersiniz ömrünüze ömür katar.
Herkese sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder