Erkekler, erkeklerden öğrenir. Bu bir kuraldır. Erkeklerin kendi aralarındaki hiyerarşinin bir parçasıdır bu kural. Neyi, kimden öğrendiğiniz; arkadaşlarınızın, abilerinizin, dayılarınızın, amcalarınızın, babanızın kim olduğu erkek topluluğundaki yerinizi ve geleceğinizi belirler.
Annelerin, “sakın kimseyle kavga dövüş yapma!” uyarılarına karşılık; babalar, amcalar, dayılar, “gidip burnunun üstüne kafayı çakacaksın” derler ve siz de bir erkek çocuğu olarak, ne kadar ana kuzusu olursanız olun gidip burnunun üstüne kafayı çakarsınız. Sonra akşam yemeği için babanızı kahveden çağırmaya gittiğinizde, babanız:”Benim oğlan seninkinin ağzını burnunu kırmış” diye hava atar burnunu kırdığınız çocuğun babasına.
Okuldan uzaklaştırılmanıza rağmen harçlığınız artar ve bir anda kabadayıların köşesinde (ki bu köşe; mahallenin girişi, çıkışı ya da tam orta yeridir) bir staj fırsatı yakalarsınız. Nasıl olsa okul geçici bir süre sizi kabul etmeyecektir ve Hababam Sınıfı’nda Mahmut Hoca’nın dediği gibi, “okul dört duvar, iki sıra, bir tahta demek değildir.” Siz de bir kısmı Milli Eğitim tarafından sonsuza dek ihraç edilmiş abilerinizle kumar oynamayı, yol kesmeyi, haraç almayı, aşağı mahallenin kabadayılarını faka bastırmayı öğrenirsiniz. Sustalı mı yoksa Kelebek mi tartışmalarının ortasında bulursunuz kendinizi( sosyalizm mi kapitalizm mi tartışmalarına daha çok vardır, hayatınızın o safhasına henüz gelmemişsinizdir) Henüz o yıllarda, en azından o sokaklar için tüfenk icat olmamış mertlik bozulmamıştır.
Stajınızın iki ya da üçüncü gününde mahalle takımında sağ bekte bir yer edinirsiniz kendinize. O güne dek sınıf takımına bile alınmamışsınızdır. Üstelik mahalledeki bazı kızlardan bile kötüsünüzdür futbol konusunda. Size verilen sorumluluğu bir rütbe olarak takarsınız omuzlarınıza.
Maç yapılacak arsaya gittiğinizde şaşkınlığınız zirveye ulaşır. Daha dün kafa-göz girişilen bitirimler sahada karşınızdadır. Kadrolarındaki birkaç eksikle tabi! Seke seke yürüyenler ki sizin tarafta da bir iki tane vardır, top toplayıcı olurlar. Aslında sizin sahada kendinize bir yer edinmenizin sebebi de budur.
Maçın skorunu hiç unutmam:2-2! İkinci golü ben atmıştım çünkü. 2-1 mağluptuk ve bir kornerde sahanın en kısası ve en cılızı bendeniz hayatımda ilk ve son kez uçarak bir kafa golü atmıştım. Golü attıktan sonra eve dönene kadar dizlerim titremişti ve tabi ki golden sonra orta sahayı hiç geçmedim. Çünkü o maç ile bir gün önceki arbede arasındaki tek fark ortada bir topun dönüp dolaşmasıydı…
Velhasılı kelam, sayılı zaman çabuk geçti. Başarılı stajıma rağmen asla bir kabadayı olmadım. Ya da belki siz “serseri” tabirini kullanmak istersiniz. Bunu anlayışla karşılayabilirim. Yinede hayatın bana sunduğu o hediyeyi hep lehime kullandım. Çünkü erkeklerin dünyasında, “hamili yakinimdir” kartvizitinden daha değerlidir selam alıp selam vermek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder