27 Ekim 2009 Salı

BAUDELAİRE, APAÇIK YÜREĞİM

Hafta sonu kitap fuarı başlıyor; başkalarına kitap önermeyi hiç sevmem ama bu kitabı bulabilenler mutlaka alsın...

25 Ekim 2009 Pazar

CUMARTESİLERİM CUMARTESİ DEĞİL PAZARLARIM PAZAR

Akacak başka mecram olmadığı zamanlarda, bir çeşit not defteri olsun diye başladım bu blogu yazmaya. Faydasını gördüm, sıkıntısını çektim, kendimden kendime yollar çiziktirdim... Bir hevesti, başka türlüsü yoktu, yoluma devam ettim...

Üç beş kişi de geldi okudu, allah razı olsun!.. Pek çok kişiyi de başımdan savmam gerekti. Ölen öldü, kalan sağların da eceli belli...

Gün geçtikçe, biz buradakilerin sayısı azalıyor ve aslında iyi de oluyor; lüzumsuz kalabalıklar kendilerine yeni oyuncaklar buldukça, sırtımızdaki yük artık daha fazla ağırlaşmıyor...

Kaldım ya bunca zaman, bu vakitten sonra gitmek yakışmaz! Ama siz, sevgili üçler beşler; bir tek pazarı pazar bu adamın, gelip geçip de saçmalamaya başladığı vakitlerde, ona, ne dediğini bilmez sevimli bir ayyaşa yaklaşır gibi merhametle yaklaşın... Yaşayın ve başka hiçbir şeyi kafanıza takmayın...





24 Ekim 2009 Cumartesi

Yeniden

"-benim mi, ahmet gibi bir addır adım
ömrümün bir bölümünde basbayağı topalladım
saçmaydı oysa, ne gereği vardı"

Turgut Uyar



Kış yol açmaz bana ne de herhangi bir iklimi zamanın. Duruyorsam bundandır. Kapıları açmadığım yalan! Buyur ettiğim her rüzgar bir halsizlik bıraktı üstümde. Halimden sual olunan her yerde bittiğim söylendi. Madem öyle, ben de yeniden başlarım...



22 Ekim 2009 Perşembe

"TEK SUÇUMUZ SEVMEK!"

Nazım; biz bu fotoğrafı hiç çektiremeyeceğiz ve hiç çekemeyeceğiz ağırlığını, bizi geçmişte hafifleştiren şeylerin... İyisi mi sen resmini yap da tarihe karşı şerh düşelim garipliğimizi.

Zaman ellerimizden tutsun diye yalvarmadık ama merak, merak etmiyor da değil insan. Adam olamasak da insan kalalım biz yinede. Bu yüzden bu resmi sen mutlaka yap!

11 Ekim 2009 Pazar

SÜRİDEALİST ENDÜLÜS KÖPEKLERİ

Ait olamadığım çok az yer olmuştur. Öylesine uyumludur aidiyet duygum... Kirli sokakların tehlikeli solaklarından arkadaşlarım oldu (selam sana ey usta...), paylaştık göğü ve yeri ve birer imge olduğunu bilmedikleri güzel saatleri. Kolumuza takmaya uğraştıkça peşine düştüklerimizi, tökezleyip perperişan, sevdik hep ruhumuzu gömdüğümüz ucuz meyhaneleri...

Bu yüzden sevemedim hiç -uyamadım aptallıklarına- kitapları satır satır dillendirip, satır satır doğrayanları. Modernliğini Baudelaire'in, Dali'nin eroine gömülmüş sefaletini ve de amfilerde ve de çimlerinde bilimum mevkilerin; yaşamı bir kenara bırakarak yaşadığını sanan süridealist endülüs köpeklerini...

4 Ekim 2009 Pazar

DÜNÜMÜN KABUK TUTMUŞ, SİLİK, KEKEME İMGELERİ

I//Kar

Yeryüzündeki şeylerin isimlerini öğrenmeye ara verip, kendim adlandırmaya başladığım dönemlere denk gelir. Kar, aklımın alabileceğinden fazlası olmuştur hep. Ne üstünde, ne altında huzur bulabilmişimdir. Ergenliğimin ve küstah şairliğimin en çok kirlettiği imgelerden biridir. Şiire yakıştırılmış kelimelerden değildir ama sadece. Anlamaya çalışıp da akıl erdiremediğim bir cesaretsizlik halidir...

Sobanın üstünde kaynayan mısırlar, poşetlere binip yokuş aşağı kaymalar, sırılsıklam eve gelip azar işitmeler... Daha sonrası; gidememeler, kavuşamamalar, ulaşamamalar ve tabii ki kahve... Ve sonrası kanyak, ve sonrası viski, ve sonrası şarap... Öksürükler... Camın bir tarafında hapis kalmalar... En makulu intihar planlarının: 'Dışarı çık ve orada kal!..'

Vereme temas etmiş bir çocuk için öylesine kolay ki!..

Kar, kanayan bir şey olmuştur hep. İçimde ve dışımda. İçimden ve dışımdan. En büyük korkularımın bile uykusunu kaçıran. Kaçamadığım...


"korkuya yenik düşen vakitlerde

itinalı bir sadakatle
içimdeki kırık vazoyu kanatıyorum

kar, kan, küstahlaşan buhran
bu ne münasebet
aşkı şiirle aldatıyorum"



günlükler '09



Kıyas götürmüyor dizlerine koyduğum başım, içime çektiğim kokun ve tabii ki kolların, sırtımı 'benimsin' diye saran...