Şiir, kan davası gibi benim için. Nerede, ne zaman ve neden başladığının bir önemi yok! Şiirin yazılı bir metin olduğunu düşünmüyorum artık. Ne imgeler, ne dizeler... Şiir, soluduğum havanın ta kendisi. Bu kapının eşiğinden geçmeyenlere anlatabileceğim bir şey değil. Geçenlerle de, ancak ellerimizi birbirimizin göğüslerine koyunca anlaşabiliriz.
Bir zamanlar, beni bir yerlere götüreceğine inanarak yazardım. Hiçbir yere gidecek mecalim yoktu ya, kendi halimde oyalanırdım. Okurun hep çok çok uzaklarda, bir dilim ekmek, bir bardak su isteyemeyeceğiniz kadar uzaklarda; koynuna girip ısınamayacağınız kadar uzaklarda, sizin zavallılığınızı asla anlamayacak kadar uzaklarda olduğunu iyi ki erkenden öğrendim.
Bir yere götürmeyecekse beni, ne içindi peki? Tabii ki bir yere kaybolmamamı sağlamak içindi. Gitmedim günün peşinden. Canım istedi. Çok istedi canım... Ama şiir koyvermedi beni... Siktiri çektim ona, kafasını gözünü dağıttım, baldırına sustalıyı taktım ama yinede sarıldı o... "Sensiz çok daha mutlu olabilirim" dedim, "Olabilirsin" dedi, "Biliyorum" dedim ve sustuk...
Acıttığım yerlerini öptüm gecelerce, günlerce, haftalarca, aylarca... "Bensiz çok daha mutlu olabilirsin" dedi. "Mutluluk değer mi bunlara?" diye sordum, "Bilmiyorum" dedi.
"Ben biliyorum..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder