Geçenlerde tuhaf bir şey oldu. Sabahın körüydü ve köpekler yeni uyanmıştı. Hiç niyetleri yokken kışkırttım onları korkumla. Üçer beşer üzerime geldiler. Donup kaldım. Üstelik sokaklar benim sokaklarım değildi, gidecek yolum, yetişecek yerim vardı. Bir yerlerde beni bekleyen kimselerim... Köşeden geçen adama "İmdat!" diye bağırdım. İrkildi birden. Ne olduğunu anlamaya çalışırken köpekler dağıldı, yüreğim yoruldu. Güldü halime. Ben de gülümseyiverdim köşeden geçen adama: "Köpeklerden çok korkarım" dedim. "Korkmalısın" dedi. Ara yollardan sessizce yürüyüp gitme alışkanlığımı işte orada bıraktım. Hemen ana caddeye çıktım. O da ne! Meğersem hala yaşıyormuşum...
Bir kaç yıl önceydi. Hayat önümde seyrediyordu durmadan. Ne yetişmeye çalışıyordum, ne geride kalmaya gayret ediyordum. O gün kendi kendime bir karar aldım. Daha doğrusu, kararı ansızın alınmış buldum ellerimde: "Üç gün yemek yemeyeceğim, üç gün uyumayacağım, üç gün yerimden bile kıpırdamayacağım..." Arada böyle kararları alınmış bulurum ve itaatsizlik etmeyi sevmediğimden hemen uygulamaya koyulurum. Bir kaç şişe su koydum yatağımın yanına, yere. Televizyonu kumandayı çekecek bir açıya yerleştirdim - öyle her yerden kumandaya cevap vermiyordu meret-. Bilgisayarı uzatma kablolarıyla yatağımın yanına çektim ve uzandım... Daha bir saat bile geçmeden kapı çaldı! O an, o şehirde kapımı çalabilecek kimse yoktu. Açmayacaktım ama çok acıkmıştım... Gidip açtım. Yeni evli bir çift bir aya kadar boşaltacağım evimi kiralamayı düşünüyormuş. "Buyrun!" dedim. Buyurmadılar... "Müsait değilsiniz galiba..." dedi kadın, "rahatsız etmeyelim" dedi adam. "Siz bilirsiniz" dedim. "Ama ısı yalıtımı çok kötü. Kışları çok soğuk oluyor... Bence orta katları tercih edin..." Onlar gittikten hemen sonra kebapçıya sipariş verdim. Balkonda afiyetle yiyip kebaplarımı, tok adamın derdi olmadığını işte orada öğrendim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder