İKİNCİ KİTAP: SÜLEYMANİYE KÜRSÜSÜNDE
Gelen "hürriyetin” beklendiği gibi memleketi kurtarama¬yacağı, çünkü yanlış anlaşıldığı ve doğrusunu anlamaya da -önce aydınlar olmak üzere- hazır olunmadığını görmüştür. Başta gazete¬ler, herkes birbirine sövüp karalamakta, partiler ve ırkçılık cereyan¬ları milleti parçalamaktadır. Aydınlar millî olan her şeyi bırakıp Avrupa'nın izinden gitmeyi istemekte, halk ise faydalı da olsa bü¬tün yeniliklere karşı çıkmaktadır. Aydınlar dini yanlış anlayıp orta¬dan kaldırmaya çalışırken, halk da dinin aslını bırakıp hurafelerle oyalanmaktadır.
Mehmed Akif, dostu Abdürreşid İbrahim Efendinin ağzından, Süleymaniye Camiinde verilmiş bir va'az şeklinde, bütün bu yanlışları ve bu hâl devam ederse milletin başına gelecek felâketleri sayar. Önce, bütün İslâm âlemini dolaştığını söyleyerek Rusya, Türkistan ve Hindistan'ı son¬ra da Japonya'yı anlatan, buralardaki halkın iyi ve kötü hallarını tasvir eden vaiz, 1908'de Kanûn-i Esâsi’nin ilân edildiğini duyun¬ca, sevinerek İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'u, daha önceki gelişinde gördüğünün aksine uyanmış ve çalışır bir halde bulmayı bekler¬ken, hayal kırıklığına uğramıştır. Bütün bunları anlatan ve tasvir eden şair, sözlerini, bu halden kurtulmak İçin tutulması gereken yolu göstererek biti¬recektir.
Üstad şairimiz Mehmed Akif’in Safahatındaki “Süleymaniye Kürsüsünde” adlı enfes şiirini okumayanımız
yoktur. Şiirine, Haliçten Süleymaniye Camiine doğru yolculunda gördüğü manzaraları, akabinde Süleymaniye
Camiinin dış ve iç mekanlarını şiirsel bir dil ile tasviriyle başlar. Akabinde çağdaşı ve dostu bir İslam
seyyahı’nın ağzından dönemin Osmanlı toplumu ve diğer İslam diyarlarının o dönemdeki dini, sosyal ve siyasal
durumlarından bahseder. Mehmed Akif’in söz konusu şiirinde uzun uzun konuşturduğu bu kişi kimdir diye
bir soru sorulduğunda, çoğumuzun hakkında ayrıntılı bir bilgisinin bulunmadığı, hatta adını bile duymayanımızın
olduğu bir şahsiyettir.. Süleymaniye Kürsüsünde adlı şiirde konuşturulan bu kişi Abdurreşid İbrahim’dir.
O, eğitimci, hoca/imam, vaiz, gazeteci, matbaacı/yayıncı, seyyah, yazar, siyasetçi, medrese hocası ve Rusya
Türklerinin ilk siyasî temsilcisi gibi sıfatları bulunan çok yönlü bir aksiyon adamıdır.
Abdurreşid seyahatlerinin çoğunu doğuya yapmıştır. Aynı şekilde insanlık medeniyetinin doğduğu yer olan
doğu Akif’inde önem atfettiği bir coğrafyadır. Akif’e göre, medeniyetin gerçek kaynağı Müslüman Doğu’dur.
Doğunun medeniyet yarışında geri bırakan sebepler arasında, aydınların batı hayranlığı, yeis, atalet, tembellik,
cehalet, taassup ve öz güvenin olmayışı zikreder. İslam’ın terakkiye engel bir din değil, özü itibariyle ilme ve
ilerlemeyi teşvik edici yönünün bulunduğunu ve İslam’ın özde müntesiplerini geri bırakan bir din olmadığını
ifade eder.
Şiir Vakti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder