Gezi Parkı'nda, seyyar çaycıdan 75'er kuruştan birer çay alıp, iki at hırsızına hafta içi öğleden sonraları bile zar zor kucak açan barların cuma gecesi küstahlığından yakınırken ve yaşlarımızı alışlarımızı geçmişten ne kadar sık ve çok bahsetmeye başlayışlarımızla kavrayışımıza şaşa kalamayarak - çünkü herşey gibi bu da şaşırtmıyordu bizi- Yusuf'la telaşsız ve keyifli bir sohbet yaptık.
Neden 50 kuruştan kahve içip, 1 liradan tost yiyebileceğimiz ve bizi başlarından savmayacak mekanlar yok ki diye sızlandık. Tamam, bir gün elbet bizim de ellerimiz paranın bir ucundan tutacak da, bu şerefsizlere vermekten başka bir şey gelmeyecek elimizden. Eee, n'apıyım ki ben öyle parayı?!
Birkaç gün önce Yusuf bana misafir olmuştu ve hayatımızın kayıp yıllarından (yeniden doğuşlarımız ya da bitkisel hayata alışmalarımız da diyebiliriz) bir şeyler okuyup, bir şeyler laflarken, 2005 yılının günlüklerini çıkardım. "KENDİMDEN BAŞKA KAÇACAK YERİM YOK!" diye yazmışım büyük harflerle... "Kimin vardı ki?" dedi Yusuf... Güzel kaçmışız!..
[...........................................................................................
"Başlangıçtan beri size ne dedimse O'yum"
Yuhanna, 21-30
Bir hikayenin sonu olmak için güzel bir cümle.
4 mayıs 2005 çarşamba
................................................................................................]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder