Zevk almasaydım, acı falan çekmezdim. Başımdan geçen herşey, geçecek olan herşey gibi sadece benimle ilgiliydi. Yinede sızlanmaya hakkım olmalıydı. Hakkım olduğunu düşünmesem sızlanmazdım. "Bunca acının bir karşılığı olmalı..." dedim. Ödül mü bekliyordum? Kesinlikle. Sadece maaşla yetinemezdim, ikramiye de şarttı. Hatta göz doldurmalıydı...
Çektiğim acıyı ölçüp biçecek yeteneğe sahip olmadığımı farz ediyordum. Aslında, sıkça ve alenen beyan ediyordum. Acı hissinin ne tanımı, ne ölçü birimi yoktu hayatımda. Kekeleyerek bunu insanlara anlatmaya çalışıyordum. Böyle olmalıydı. Aksi halde... Aksi halde, acı falan çekmiyorum demekti...
Alacağımdan bir an bile şüphe etmeden ödülümü bekledim... Bekledikçe haksızlığa uğradığımı düşünmeye başladım. Haksızlığa uğradığımı kendi kendime dillendirdikçe, hastalıklı düşüncem yeterince acı çekmediğim sonucuna ulaştırdı beni. Daha fazla acı için çabaladım durdum.
Sonuçta, kolayca farkına varılan bir değişiklik olmadı hayatımda. Bunca acının buncaymış karşılığı... Elden ne gelir?!
26 Ekim 2008 Pazar
Karşılıksız Acılar
2 Ekim 2008 Perşembe
TERK-İ TAHT
Büyük büyük sevdalarda kendini şımartmış bir çocuktum. Şüphesiz, her şeyi gözümde büyütmüştüm. Büyüttüğüm her şeyi vakitsizce öldürdüm.
Sevmekten ibaretti önce. Sonra, acıdan. Şimdi, yalnız bana aitti. Kim ne yaparsa yapsın, bir tek ben veriyordum şimdinin hükmünü. Şımarık bir çocuktum; sevmem beklendiğinde sevmiyor, özlemem beklendiğinde özlemiyordum. Sevmemem için dualar edilirken, adaklar dikilirken, deli divane oluyordum. Divanelik lüzumsuz geliveriyordu hemen, yalnızca deliriyordum. Kim ve ne için olduğu önemsizdi. Tedavisi olup olmadığı da... Şimdinin hükmünü yalnız ben geçersiz kılabiliyordum. Şimdinin Kral'ıydım ben, bunu adım gibi biliyordum...
Kadere inanmasaydım, bu, böyle sürüp gidecekti. Ne dersin ey kader! Bu, böyle sürüp gidecek mi?..
- Şu tahttan vazgeçme olayının özel bir adı vardı diye hatırlıyordum ama bulamadım. Varsa gerçekten ve benim başlığım karşılamıyorsa aynı şeyi, özensizliğimden dolayı özür dilerim.-
Sevmekten ibaretti önce. Sonra, acıdan. Şimdi, yalnız bana aitti. Kim ne yaparsa yapsın, bir tek ben veriyordum şimdinin hükmünü. Şımarık bir çocuktum; sevmem beklendiğinde sevmiyor, özlemem beklendiğinde özlemiyordum. Sevmemem için dualar edilirken, adaklar dikilirken, deli divane oluyordum. Divanelik lüzumsuz geliveriyordu hemen, yalnızca deliriyordum. Kim ve ne için olduğu önemsizdi. Tedavisi olup olmadığı da... Şimdinin hükmünü yalnız ben geçersiz kılabiliyordum. Şimdinin Kral'ıydım ben, bunu adım gibi biliyordum...
Kadere inanmasaydım, bu, böyle sürüp gidecekti. Ne dersin ey kader! Bu, böyle sürüp gidecek mi?..
- Şu tahttan vazgeçme olayının özel bir adı vardı diye hatırlıyordum ama bulamadım. Varsa gerçekten ve benim başlığım karşılamıyorsa aynı şeyi, özensizliğimden dolayı özür dilerim.-
Etiketler:
Metinler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)