Bölüm I / Sen Mete'sin, Mete'sin işte!..
Yusuf Ziya'nın Mete diye bir kuzeni vardı. Ben bir hayli "saf" bir yaratık olduğum için sürekli telefonla arayıp işletirdi. Beni her defasında kafalayabilecek kadar da iyiydi.
Bir gece evde tek başıma oturmuş CM oynarken telefon çaldı. Açtım. Karşımdaki ses Mete'ydi ve yine beni işletiyordu. Ama bu kez kanmayacaktım. "Dalga geçme sen Mete'sin" dedim, "Hayır" dedi, "Hadi oradan" dedim.
Karşımdaki ses 15 dakika boyunca Mete olmadığını kanıtlamaya çalıştı ama ben inanmadım. Sonunda vazgeçip "Tamam, ben Mete'yim. Madem öyle diyorsun, demek ki Mete'yim" dedi ve telefonu kapattık.
Ertesi akşam Yusuf gelip, "N'aptın oğlum sen?" diye sordu. Bir şey anlamamıştım. "Hasta mısın, iyi misin?" diye sordu. "Yoo, gayet iyiyim" dedim. Yanılmıyorsam Ahmet olduğunu iddia ediyordu telefondaki o ses. Yusuf, "Ahmet aramış, sen tutturmuşsun 'Yok sen Mete'sin' diye. Çocuk sonunda kendini Mete sanmaya başlamış..."
Telefonlarla ilgili bir sürü yanlışlıklar komedisi yaşamışımdır. Mesela;
- Alo! Güray.
-Evet, benim. Siz kimsiniz?
-Baban. Tanıyamadın mı?
İşte, telefonda babasını bile tanıyamayan biriyim. Geçen gece de adının 'Özlem' olduğunu iddia eden bir kız aradı. Tanıştığımız anı ve yeri anlattı. Yok! Kesinlikle öyle birini hatırlamıyordum. Bunun da bir kafalamaca olduğunu düşündüm. Ama geçerli sebeplerim vardı; gizli numaradan arıyor ve numaramı kimden aldığını söylemiyordu. Benimse ilgilendiğim bu değildi, tek düşündüğüm: "Bu tezgah kimin işi acaba?"
Kaybedecek bir şeyim de yoktu ama görüşme teklifini reddettim. Lütfen bana ulaşmak için en son telefonu kullanın:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder