30 Nisan 2013 Salı

Evvel Sevda Içinde

Ibrahim Öksüz'ün Evvel Sevda Içinde Kolektif Kitap'tan çıktı.

Poz kesmeyen, gerçek, dürüst şiiri özleyenlere önerilir.

Published with Blogger-droid v2.0.10

27 Nisan 2013 Cumartesi

Atilla İlhan - Ayrılık Sevdaya Dahil - Seslendiren: Rozerin Atça


Rozerin Atça'ya Bu şiiri güzel sesiyle yorumlayıp bize gönderdiği için Çok Teşekkür ederiz...



Atilla İlhan - Ayrılık Sevdaya Dahil
Rozerin Atça'nın Sesinden
Sizden Gelen Şiirler


Ayrılık Sevdaya Dahil 


açılmış sarmaşık gülleri 

kokularıyla baygın 
en görkemli saatinde yıldız alacasının 
gizli bir yılan gibi yuvalanmış 
içimde keder 
uzak bir telefonda ağlayan 
yağmurlu genç kadın 




rüzgâr 

uzak karanlıklara sürmüş yıldızları 
mor kıvılcımlar geçiyor 
dağınık yalnızlığımdan 
onu çok arıyorum onu çok arıyorum 
heryerinde vücudumun 
ağır yanık sızıları 
bir yerlere yıldırım düşüyorum 
ayrılığımızı hissettiğim an 
demirler eriyor hırsımdan 





ay ışığına batmış 

karabiber ağaçları 
gümüş tozu 
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar 
yaseminler unutulmuş 
tedirgin gülümser 
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var 
çünkü ayrılık da sevdâya dahil 
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili 
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar 
her an ötekisiyle birlikte 
herşey onunla ilgili 


telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar 

gittikçe genişleyen 
yakılmış ot kokusu 
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte 
yansımalar tutmuş bütün sâhili 
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var 
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil 
çünkü ayrılık da sevdâya dahil 
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili 




yalnızlık 

hızla alçalan bulutlar 
karanlık bir ağırlık 
hava ağır toprak ağır yaprak ağır 
su tozları yağıyor üstümüze 
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır 
eflatuna çalar puslu lacivert 
bir sis kuşattı ormanı 
karanlık çöktü denize 
yalnızlık 
çakmak taşı gibi sert 
elmas gibi keskin 
ne yanına dönsen bir yerin kesilir 
fena kan kaybedersin 
kapını bir çalan olmadı mı hele 
elini bir tutan 
bilekleri bembeyaz kuğu boynu 
parmakları uzun ve ince 
sımsıcak bakışları suç ortağı 
kaçamak gülüşleri gizlice 
yalnızların en büyük sorunu 
tek başına özgürlük ne işe yarayacak 
bir türlü çözemedikleri bu 
ölü bir gezegenin 
soğuk tenhalığına 
benzemesin diye 
özgürlük mutlaka paylaşılacak 
suç ortağı bir sevgiliyle 




sanmıştık ki ikimiz 

yeryüzünde ancak 
birbirimiz için varız 
ikimiz sanmıştık ki 
tek kişilik bir yalnızlığa bile 
rahatça sığarız 
hiç yanılmamışız 
her an düşüp düşüp 
kristal bir bardak gibi 
tuz parça kırılsak da 
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı 
hâlâ kıpkızıl gülümseyen 
-sanki ateşten bir tebessüm- 
zehir zemberek aşkımız


Atilla İlhan


Sesli Şiir Vakti

Duyuru - Mail Adresimiz Değişti

Bizimle İletişime Geçmek için Kullanabileceğiniz mail adresi vaktisiir@gmail.com olarak değişmiştir. Her türlü istek öneri ve görüşleriniz için ve kendi şiirlerinizi bize göndermek için bu adresi kullanabilirsiniz.




Sesli Şiir Vakti

Karadayı - Nazım Hikmet Şiiri - Hapiste Yatacak Olana Öğütler - Çetin Tekindor'un Sesinden


Karadayı Dizisi - Çetin Tekindor
Hapisten Çıkma Sahnesi Şiir Eşliğinde
Nazım Hikmet Ran - Hapiste Yatacak Olana Öğütler
Çetin Tekindor'un Sesinden
Sesli Şiir Dinle




HAPİSTE YATACAK OLANA BAZI ÖĞÜTLER 

  

Dünyadan, memleketinden, insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye,
yatarsan on yıl, on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demiyeceksin,
yaşamakta ayak direyeceksin.



Belki bahtiyarlık değildir artık,
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.



İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin,
kuyunun dibindeki taş gibi,
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına,
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.



İçerde mektup beklemek,
yanık türküler söylemek, bir de,
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.



Tıraştan tıraşa yüzüne bak,
unut yaşını,
koru kendini bitten,
bir de bahar akşamlarından.



Bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi,
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.



Bir de kim bilir
sevdiğin kadın seni sevmez olur,
ufak iş deme,
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.



İçerde gülü, bahçeyi düşünmek fena,
dağları, deryaları düşünmek iyi,
durup dinlenmeden okumayı, yazmayı,
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana,
bir de ayna dökmeyi.



Yani içerde on yıl, on beş yıl,
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil,
geçirilir,
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir...



 ( 1902  - 1963 ) 


(  Mayıs 1949 ) 



26 Nisan 2013 Cuma

Ahmet Muhip Dıranas - Hatıra - Bedirhan Gökçe'nin Seslinden


Ahmet Muhip Dıranas - Hatıra
Bedirhan Gökçe'nin Sesinden
Sesli Şiir Dinle


HATIRA

Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan
Oydu, bir bakışta tanıdım onu;
Rüyalarıma tayf halinde konan,
Peşime bir korku gibi düşen o.
Bazı yapraktı, bazı bir rüzgâr.
Dolardı aydınlık olup, odama.
Bahçemde süzülür giderdi bahar
Sabahının fecri vururken cama.
Ayakları kumda bırakmadan iz
Yanıma geldiği hep gecelerdi;
Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz
Uzak bir maziye dönüp giderdi.
Bir avuç ışıktı incecik yüzü,
Gözleri geceler gibi derindi;
İçine başımın her an düştüğü
Avuçları sudan daha serindi.
Geçerken dün yoldan, ruhumu saran
Bir gölge halinde ve ağır ağır;
Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan
Seven ve yaşayan bir hatıradır

Ahmet Muhip Dıranas




İbrahim Sadri - Masal - Sesli Şiir Dinle


Mevlana İdris - Masal
İbrahim Sadri'nin Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Masal

Çocuktum her şeyi anladığımı sanıyordum 
Sonra büyüdüm 
Bombaların ve bankaların dağlardan ve ırmaklardan 
Fazla olduğunu gördüm 
Bahçıvanlar generallerden 
Menekşeler mermilerden daha azdı 
Yenilmişti dünya 

Duanın özgürleştiren rüzgarı çekilmişti yüzlerden 
İnsanlar doğa değil yönetmelik kokuyordu 
Nükleer artıklar ve çok uluslu yalanlarla 
Kirlenmişti yüzümüz 

Teknolojinin o yok edici 
O gri gölgesi düşmüştü yüzlere 
Yenilmişti yüzümüz 
Ve görüntü aynıydı bütün aynalarda 

Her şey çok açıktı 
Herkes kimsesiz 
Herkes bir şeyin yoksuluydu 
Hepimiz aynı anda yenilmiştik 
Ve şarkılarımız kederliydi 

Yanlış bir zamanda mı yaşıyordum 
Çekip gitse mi idim 
Ne yanlış bir zamanda yaşıyordum 
Ne de çekip gidecek bir yer vardı 
Heryer aynıydı kaldım 
Sürekli çağıran ve ayırım yapmayan toprak 
Nasıl olsa beni de çağıracaktı 

Masal dünyanın bittiği yerde başlar 
Biliyorum eski zamanlarda değiliz artık 
Ve masallar böyle anlatılmaz 
Biliyorum ben hiç masal yazmazdım 
Dünya sisteminin hepimize anlattığı masal 
Kötü olmasa bu kadar 

Biliyorum bir karınca türküsünden 
Daha hafif olacak sesim 
Biliyorum insanların birbirine olan 
Yabancılığı büyüyecek dünya küçüldükçe 
Biliyorum telefonlar oldukça 
İnsanlar birbirini görmeyecek 
Biliyorum birbirimizi hiç görmeden öleceğiz 

Her şey için tek şey diliyorum 
Allah'ın gülleri yakamızı bırakmasın

Mevlana İdris


Sesli Şiir Vakti



Mona Roza - Siyah Güller Ak Güller - Resimli Şiirler (Yeni!)

Sezai Karakoç
Mona Roza Şiirinden bir Bölüm
Resimli Şiirler 


Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza, siyah güller, ak güller.

Sezai Karakoç


Mehmet Akif Ersoy


Mehmet Akif Ersoy Sayfası




Hayatı Eserleri İstiklal Marşı
Şiirleri Hakkında Belgeseller Hakkında Yazılmış Yazılar
Diğer Şairlerin Söyledikleri Resimler Şiir İncelemeleri

Mehmet Akif Ersoy - İstiklal Marşı - Serdar Tuncer'in Sesinden



Serdar Tuncer'in Sesinden



İstiklâl Marşı


Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır  rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

Mehmet Akif Ersoy


notlar notlar notlar

Yarım bıraktıklarıydı tamamlanmışlıkları. Evetler ve hayırlardan artakalan; çoğu zaman yüklemsiz, mırıltıymış gibi gelen, nadiren dışarı çoğunlukla içeri doğru büyüyen, bir kelime eksilse yok olacak, bir kelime eklense yıkılacak olan...

Published with Blogger-droid v2.0.10

notlardan

"... Kendini yargılamak için önce var etmen gerekir. Varolma sürecinin nerede tamamlanacağını bilemezsin. Varolma halinin seni doğuracağından emin olamazsın. O yüzden, kendine yüz çevirmeye başladığın noktada intihar etmek en kabul edilebilir ve kolay son olur senin için. En kolayın en kabul edilebilir olduğu dünyada da daha fazla kalmak anlamsızdır.

Tüm bu kara ıssızlık daha az acıtsın diye acıtmak istemediklerini, onların dünyasında ve herkesin dünyasında makul teşhisler konulabilecek belirtiler biriktirmeye başlarsın...

Published with Blogger-droid v2.0.10

25 Nisan 2013 Perşembe

Ağlayan Çocuklar - Necip Fazıl Kısakürek - 23 Nisan Özel (Afrikadaki Çocuklara İthafen)

Afrika'da Hergün 300 çocuk açlıktan ölüyor!
Türkiye'de Hergün 10 milyon ekmek çöpe atılıyor!


Necip Fazıl Kısakürek - Ağlayan Çocuklar
Nevzat Dündar'ın Sesinden 
Sesli Şiir Dinle



Ağlayan Çocuklar 

Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz.
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.

Ne vakit karanlık kaplasa yeri,
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri:
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?

Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz...

Necip Fazıl Kısakürek


..........................




22 Nisan 2013 Pazartesi

Tüm Çocukların Bayramını Kutlarız - Sesli Şiir Vakti


Bugünün Çocukları Yarının Büyükleridir!
23 Nisan Milli Egemenlik Ve Çocuk Bayramınız Kutlu Olsun!

Sesli Şiir Vakti

Barış Manço - Bugün Bayram Erken Kalkın Çocuklar - Çocuk Bayramı

23 Nisan Özel - Tüm Çocukların bayramı kutlu olsun
23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı


Barış Manço - Bugün Bayram Var Erken Kalkın Çocuklar


Sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki
Yalnız sen anlarsın
Sen şimdi uzakta cennette meleklerle bizi düşler ağlarsın

Bugün bayram erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim bugün annemizi

Sen yaz geceleri yıldızlar içinde
Ara sıra bize göz kırparsın
Sen soğuk günlerde kalbimi ısıtan en sıcak anısın

Bu gün bayram çabuk olun çocuklar
Annemiz bugün bizi bekler
Bayramda hüzünlenir melekler
Gönül alır bu güzel çiçekler


Ağlama - Ahmet Hamdi Tanpınar - 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı Özel


Ahmet Hamdi Tanpınar - Ağlama Çocuk
Ahmet Ormancı'nın Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Ağlama

Ağlama, gözleri kızarmış çocuk! 
Tek damla yaşın düşmesin yere. 
Bak, tek güzelliğimiz yokluk, 
Sana bir öğüt; ağlama boş yere. 

Ne olursa olsun hiçbir şey değmez, 
Senin bir damla gözyaşına. 
Ağlayana kimse boyun eğmez. 
Kimse bakmaz kimsenin yaşına. 

Ne kadar kötülük, pislik varsa; 
Sen herşeyi tertemiz öğren. 
Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa; 
Seni garip sanır her gören. 

Ağlama sakın çocuk, ağlama! 
Korkmayana zarar gelmez, bunu bil. 
Sevgini hep söyle, sakın saklama. 
Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Çocuklar Nadide Çiçekler, 
Aile Denen Mukaddes Bahçede Açan
(cihan)



Mehmet Akif Ersoy'un Hayatı



Mehmet Âkif Ersoy 20 Aralık 1873 de İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mehmet Ragif 'dir. Baba tarafından Arnavut, anne tarafından Özbek olan Cumhuriyet Şairi aynı zamanda veterinerdir. Ayrıca öğretmenlik, vaizlik, Kuran mütercimi, ve milletvekilliği yapmıştır. 

   Babası ona ebced hesabıyla tarih düştüğü Ragıyf ismini verir. Fakat bu yapma kelime bilinmediği için herkes onu Akif olarak çağırır ve ismi öyle kalır. 


İlk öğrenimini Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başlayan Mehmet Akif Ersoy, ortaöğretimini Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı (1882). Bir yandan da Fatih Camii'nde Farsça derslerini takip etti. Dil öğrenme ilgisi  ona Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızcada eğitimi boyunca hep önde olmasını sağladı. 


Rüştiyeyi bitirdikten sonra annesi medrese öğrenimi görmesini istiyordu ancak babasının desteği sonucu 1885'te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi’ne kaydoldu. 1888’de okulun yüksek kısmına devam etmekte iken başına gelen talihsilikler (babasını kaybetmesi ve ertesi yıl büyük Fatih yangınında evlerinin yanması) aileyi yoksulluğa düşürdü. Babasının öğrencisi Mustafa Sıtkı aynı arsa üzerine küçük bir ev yaptı, aile bu eve yerleşti. Artık bir an önce meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak isteyen Mehmet Âkif, Mülkiye İdadisi’ni bıraktı. O yıllarda yeni açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi'ne (Tarım ve Veterinerlik Okulu) kaydoldu.1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirdi.   Böylece veterinerlik hayatı başlamış oldu.



Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder.

Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri vermiştir.


1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi.



İlk şiirlerini Resimli Gazete'de yayımladı. 1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik Makinist Mektebi'nde hocalık etti. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-ı Umûmiye müderrisliğine tayin edildi. İlk şiirlerinin yayımlanmasını izleyen on yıl boyunca hiçbir şey yayımlamadı. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürreşad dergilerinde sürekli yazılar yazmaya, şiirler ve çağdaş Mısırlı İslam yazarlarından çeviriler yayımlamaya başladı. 

1913'te Mısır'a iki aylık bir gezi yaptı. Dönüşte Medine'ye uğradı. Bu gezilerde İslam ülkelerinin maddi donatım ve düşünce düzeyi bakımından Batı karşısındaki zayıflıkları konusundaki görüşleri pekişti. Aynı yılın sonlarında Umur-u Baytariye müdür muavini iken memuriyetten istifa etti. Bununla birlikte Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve Darülfununda edebiyat dersleri vermeye devam etti. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de cemiyetin bütün emirlerine değil, sadece olumlu bulduğu emirlerine uyacağına dair and içti. 


Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sâhasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat âlemine girişi daha fazla 1908'de İkinci Meşrutiyetin îlânıyla başlar. Bu târihten itibaren şiirlerini Sırât-ı Müstakîm'de yayınlanır.

1920 târihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı'nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti.


1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur'ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Lübnan'a gitti. Ağustos 1936'da Antakya'ya geldi. Mısır'a hasta olarak döndü.

Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul'a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığındadır.


Mehmed Âkif milletini ve dînini seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sâhip, şâir tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebî bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı meşhur bir Türk şâiridir. İstiklâl Marşı şâiri olması bakımından da "Millî Şâir" ismini almıştır.


Şairin en büyük eseri Safahat genel adı altında toplanan şiirleri şu  kitaplardan oluşmuştur:



Safahat (1911)  

Süleymaniye Kürsüsünde (1912)  

Hakkın Sesleri (1913)  

Fatih Kürsüsünde (1914)  

Hatıralar (1917)  

Asım (1924)  

Gölgeler (1933). 

    ---------------------------------------------------------------------
    Mehmet Akif Ersoy'un Şiirleri


    •  Acem Şahı
    •  Âhiret Yolu
    •  Alınlar Terlemeli
    •  Âmin Alayı
    •  Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak...
    •  Azim
    •  Azimden Sonra Tevekkül
    •  Bayram
    •  Bebek Yâhud Hakk-ı Karâr
    •  Bir Ariza
    •  Bir Gece
    •  Bir Mersiye
    •  Bülbül
    •  Çanakkale Şehidlerine
    •  Cânan Yurdu
    •  Derviş Ahmed
    •  Dirvâs
    •  Durmayalım
    •  Ezanlar
    •  Fatih Camii
    •  Geçinme Belâsı
    •  Hasta
    •  Hüsâm Efendi Hoca
    •  Hüsran
    •  İstiğrâk
    •  İstiklal Marşı
    •  Kocakarı ile Ömer
    •  Küfe
    •  Mahalle Kahvesi
    •  Meyhane
    •  Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile...
    •  Ne Eser, Ne de Semer
    •  Olmaz ya... Tabii... Biri İnsan, Biri Hayvan!
    •  Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi
    •  Resmim İçin
    •  Ressam Haklı
    •  Seyfi Baba
    •  Şark
    •  Şehitler Abidesi İçin
    •  Tebrik
    •  Tevhid Yâhud Feryâd
    •  Umar mıydın?
    •  Uyan
    •  Yâ Râb Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabâhı?