24 Mayıs 2009 Pazar

Tek ayak üstünde, 24 mayıs '09...



Kültürlü insan "her şeyi bilen değil, her şeyi anlama yetisine ulaşan insandır. Her şeyi anlama yetisi ise bilgiyi korunması gereken, değişmez bir mülkiyet değil, yenilenmesi, durmadan tazelenmesi, gerçekleştirilmesi gereken bir şey olarak benimsemekle edinilir." diyor Vedat Günyol, Yeni Türkiye Ardında adlı kitabında. Bilgiyi işlemeyi makinalara ve başkalarına bıraktığımız bu çağda, hızla pas tutması geçmişin aydınlık insanlarının yerini alanların, galiba bu yüzden... Melih Cevdet de Don Kişot üzerine, "günümüzün Don Kişot'ları sağcı muhafazakarlardır, çünkü değişimden yana değil, yaşanmış ve bitmiş geçmişin içinde yaşamaya inatla bağlı olanlar onlardır" diyordu; Don Kişot'un yeldeğirmenleriyle savaşan bir deliden daha çok geçmişin şövalyelik hikayelerinde yaşayan biri olduğunu söylerken. Yazının tarihi eski olduğu için 'sağcı muhafazakarlar'ın yerine bugün için 'demokrat solcular' yazabiliriz. Muhafazakarlık bilgiyi ve aklı yeniden keşfederken, artık aydınlıktan ve kitaplardan uzak bir güruh, özgürlüğü, çadır kurulan konserler ve çeşitli müziklerin gürültüsünde flört sanıyor ne yazık ki!.. Önce aklı özgürleştirelim...



23 Mayıs 2009 Cumartesi

mektup


'Fosur fosur şiir yazıyorum' dedin, bırak artık bu mereti. Git kendine yeni bir gençlik bul. Bir iki kadını sevişmeden sev ya da kediyi, ya da becerebildiğin her hangi bir şeyleri... Sonra oturup konuşuruz, istersek rakıyla dövüşürüz. Korkuya kapılma, içkiden el ayak çekmem sadece talihsiz bir rastlantı, karım kızsa da tatlı, yaşlı bir alkolik olacağım... Kimse yükseltmese de yerim yok bu oyunda. Ben çıkıyorum... Umarım birileri kazanır, ben kasayı vurunca...



15 Mayıs 2009 Cuma

Sessizliğimin sanki erdemli bir yanı varmış gibi düşünmenizi istiyorum...



Sessizliğimin sanki erdemli bir yanı varmış gibi düşünmenizi isterdim. Yok!


***

Çok eskilerde; varlığıma akla uygun bahaneler ararken, varlığımı sürdürmek için kabul görür amaçlar peşinde koşarken öyle yorgun düşmüştüm ki aslında bu zırvalığın aklı evvellik olduğunun farkına varmamıştım. Alelacele bulup buluşturduğum saçmalıksa 'Ölmek için yaşamak' olmuştu. Sonra, bu saçmalık beni öyle güzel oyaladı ki yıllar birbiri ardına devrilip gitti...


Onca yolu yürüyüp, koşup, kah araçlara kah insanların sırtına binerek gelip vardığım, az biraz soluklandığım bu yerde ne değişti peki? Ölmek için yaşamak, ölene dek yaşamaya dönüştü sadece... Eh, bu da iyi kötü yol almaktır değil mi?

***

Bilgeliğimin kendimden başkasına, hiçbir koşul ve şart altında en ufak bir faydasının olmayacağını bana öğretmeye çalışsalardı her denemeleri hüsranla sonuçlanırdı... Bu yüzden bunu size anlatmaya çalışmıyorum.





7 Mayıs 2009 Perşembe

Kütüphanelere güneş doğmuyor!.. Geçiyor bu ömrüm de günüm dolmuyor.

Artık özgür bir adam değilim... Temyize gitmeyeceğim için de 5 yıl boyunca 'hükümlü' olarak kalacağım. Aslında en baştan beyaz yalanlara başvursaydım, şimdilerde elimi kolumu sallayarak, canımın istediği her yere girip çıkabilecektim. Her ne kadar, Pişmiş Tavuk benimle arasında bir akrabalık bağı olduğunu iddia etse de, ben bahaneleri seven bir adam olmadım hiç. Başıma gelen her şeyin başımın üstünde yeri var...

Cezam
kesinleşti ve yıllar geçtikten sonra nihayet hüküm giyebildim. Olur da bana konulan yasakları çiğnersem 2020 ila 2030 yılları arasında 3 ay 10 gün hapis yatarım herhalde... Belki de ben ölmeden tecelli etmez kader, kim bilir...

Etrafımda olup bitenlerle ilgilenecek pek de halim yok! Kendim için değil, bu kez diğerleri için bırakmaya çalışıyorum sigarayı ve böylesinin daha kolay olduğunu görerek Şaşkınlıklarım Listesi'ne yeni bir madde ekliyorum. Bırakmak kolaymış da, başlamamak için sürekli yeni bahaneler aramak oldukça yorucu. Eskiden bırakmamak için bahaneler arardım... Neyse ki gerginlik ve uykusuzluk günleri arkada kaldı... Yemeklerden sonra sigarayı özlemeyi de bıraktım... ( Kaç gün oldu? Kaçamakları saymazsak, ilk haftaya çizik attık. Artık kaçamak peşinde de koşmuyorum... Koşmuyorum... Vallahi koşmuyorum...)